Bölüm 21:O BENİM NİŞANLIM

1.3K 113 22
                                    

Ölmek, toprak altına girmek değilmiş bunu bana en sevdiğim tek sevdiğim öğretti. Ölmek,  yaşamaya tezat değilmiş, aksine bazen yaşamakmış ölmek. Sihirli kelimelerin peri tozuna inanabileceğimi söyleyen aşk büyüsü beni kandırmayı başarmıştı, gökyüzüne yükselip yere çakılışımı hayat zevkle seyretmişti. Aldatmacaydı benim yaşamım, tıpkı tuzun suyun içinde eridim diye görünmez oluşu gibi, tıpkı bir varmış bir yokmuş masalları gibi. Şimdi inzivaya çekilen kederim daha güçlü bir donanmayla umut savaşımı kazanmıştı işte beni yeniden o canhıraş mevcudiyetime kavuşturmuştu. Zaten ne bekliyordum ki bu namütenahi sevincimin sonundaki gözyaşlarını tahmin edememiş miydim? Elbette etmiştim, benim kaderimin elemi doğduğumda yazılmıştı. Karşımda duran kadın, yıllarca anne dediğim ve beni biran olsun yalnız bırakmayan kadın bile bu kaderi değiştirememişti. Tedirgin ama bu huzursuzluğunu gizlemeye çabalayan hallerini daha fazla seyredemediğimden, odama sürükledim adımlarımı zira birazdan kapı açılır ve karanlığın efendisi köşesine kurulurdu ya da nefretimin efendisi mi demeliydim? Kapıyı açar açmaz gördüğüm görüntü zaten dokunsalar ağlayacak olan hassasiyetimi delip geçti.

"Mine, ne yaptın sen?"

"Abla, ben sadece..." Artık o da biliyordu, kara kaplı defterime yazdığım gerçekleri okumuş ve gözyaşları içinde yatağa sinmişti.

"Abla o kadın seni bırakmamış, ne zaman öğrendin bunu?"

"Çok olmadı."

"Peki, gittin mi ona?"

"Hayır Mine, ne halde olduğumu biliyorsun zaten. Şuan o kadının benden haberinin olmaması umurumda değil."

"Ne dedin sen?" İşte kilit noktası, söylenmemesi gereken cümleleri fütursuzca savurursak olacağı buydu.

"Anne."

"Sen az önce ne dedin Sıla."

"Anne bir sa-"

"Ne demek o kadının benden haberi yok, baban gelip seni kucağıma bıraktı. Miniciktin, bırakıp gitti dedi, günlerce konuşmadı."

"Anne ne olur sakin ol." Tam bu sırada kapının sesi duyuldu, babam gelmişti ne zamanlamaydı ama. Annemin gözlerini tanıdık bir öfke bürüdü. Hızla içeriye yöneldiğinde Mine ile aynı ağızdan bağırdık.

"Anne, anne dur." Babam henüz ayakkabılarını çıkarmış ve salona yürüyordu ki annem tam karşısına gözü yaşlı dikildi. Yıllardır bu adama abd olmuş kadının tüm sabrı tükenmişti. Hani derler ya canına yetmişti.

"Ne demek oluyor bu?"

"Bir günde insan gibi karşılayın be, ne oluyor gene?"

"O kadın, Sıla'yı bırakıp gitmemiş miydi? Nasıl Sıla'dan haberi olmaz Harun?" Babam dişlerini sıkmaya başladı, annemde olan bakışlarını bana kaydırdığında uzun süre gözlerime baktı. Bana hiç bu kadar uzun süre baktığını hatırlamıyordum. Zihninin içine sızmayı ve tam şuan ne düşündüğünü öğrenmeyi öyle çok isterdim ki. Ne hissediyordu bana bakınca, onu mu görüyordu? Bu yüzden miydi evlat sıcaklığıyla baktığı o derin bakışların altına sızan misprize.

"Çekil önümden kadın delirtme beni, durup durup geçmişi deşmeyi kesin artık. Öğrenmiş işte para düşkünü bir anası olduğunu, ha bıraktı ha haberi yok 26 yıl sonra mı geldi bunun hesabını sormak?"

"Bana onu bırakıp gitti dedin, küçücük bir bebeği annesinin kucağından mı çaldınız?"

"Ne oldu, vicdan mı yaptın? Geri götür istersen."

"Sen ne iğrenç bir adam oldun, sen nasıl bu kadar sevgisiz, vicdan-" Koridorda yankılanan tokat sesi sanki tüm dünyayı sükunete boğmuştu. Nefes alışlarım hızlanırken, annem elini yanağına kapayıp yaşadığı şoku atlatmaya çalışıyordu. Aynı şoku Mine de yaşarken ben bomboş olan zihnimle mutfağa koştum. Çekmeceden elime en büyük, en keskin bıçağı kapıp tam onun karşısına dikilince annemle Mine bana yalvarmaya başladı. Ben bıçağı gözüne gözüne tutarken hareketlerinden korktuğu belliydi, hızlanan nefesi, büyüyen göz bebekleri ve adım adım geri çekilişi.

CENNETE BİR ADIM(tamamlandı)Where stories live. Discover now