1 • Ten

4K 240 110
                                    

"Siz Lee Taeyong, Chittaphon'u sevgili eşiniz olmayı kabul ediyor musunuz?"

"Evet, kabul ediyorum."

"Siz Chittaphon Leechaiyapornkul, Taeyong'un sevgili eşi olmayı kabul ediyor musunuz?"

"Evet, Kabul ediyorum."

Aramızdaki mesafe kapandığında konuklardan gelen alkışlar ve bağırışlar utanmamıza sebep oluyordu. Taeyong gibi birisiyle evlenmek gerçekten çok güzel hissettiriyordu. O kibar, iyi kalpli, güvenilir, centilmen ve her şey... Taeyong her şeye sahipti ve ben oldukça şanlıydım.



"İnanamıyorum, Tae... o çok güzel."

"Biliyorum, sevgilim, aynı bir melek gibi görünüyor."

"Ona ne isim vermeliyiz?"

"Kanada'da olduğumuz için bu onu Kanadalı yapıyor. Neden ona bu ülkeye uygun bir isim vermiyoruz?"

"Sanırım iyi bir fikir. Mark nasıl olurdu?"

"Mark?"

"Hmm.."

"Bu ona çok uyar."

Minik sevimli Mark'ı kollarımın arasından tutabilmişken, daha büyük bir isteğim olamazdı. Ona ve Taeyong'a sahip olduğum için oldukça mutluydum ve onlara sahip olduğum için şükrediyordum ve Taeyong hiçbir zaman bu kadar mutlu olduğunu görmemiştim. Baba olabildiği için çok mutluydu. Bu onun en büyük dileğiydi.

Taeyong dudaklarıma tatlı bir öpücük kondurdu ve minik oğlumuzu alnından öptü. Bu küçük, mutlu bir ailenin mükemmel fotoğrafıydı.




"Dikkatli ol Markie... düşebilirsin!"

"Ten, endişelenme. Kendi başına ayağa kalkabilecek kadar güçlü."

Ona sert bir cevap verecekken Taeyong'un telefonu buna engel olmuştu. Taeyong telefona cevap verebilmek için izin istedi. Mark dizlerinin üstüne düşüp ağlamaya başladığında kendi başına ayağa kalkabilmeyi öğreniyordu. İçimi saran endişe hemen beni değerli bebeğimin yanına itti. Mark acıyla inlemeyi kesmişti ama hala gözyaşları dökülüyordu. Mark'ın ağlamasını kesmeye çalışırken, Taeyong'un yanına gitmeyi düşünmüştü ama duydukları olduğu yerde kalmasına sebep olmuştu.

"Üzgünüm ama yapamam... Jae"

"..."

"Benim bir ailem var. Bir oğlum ve eşim var... Jae!"

"..."

"B-ben... Pekala. O da benim oğlum, neyse."

Böyle söyledikten sonra telefonu kapatmıştı. Arkasını döndüğünde, önünde kucağımdaki Mark'la beraber görüşümün bulanıklaşmasına sebep olan göz yaşlarımı gördüğünde olduğu yerde donup kalmıştı.

"Oğlun?"

"Ten..."

"Bir oğlun mu var?"

"Ten... izin ver açıklayayım..."

"Tüm bu zaman boyunca beni aldatıyor muydun?"

"Ten..."

"Mükemmel bir aile tablosu olduğumuzu düşünüyordum ama... sen beni aldatıyormuşsun?"

"Sakinleş.."

"Sakın bana dokunma!"

"Ten, yapma sevg-"

"SENDEN NEFRET EDİYORUM, YALANCI!"

"Ten nereye gidiyorsun?"

Odamıza vardığım zaman ihtiyacım olan şeyleri alana kadar Mark'ı beşiğine bırakmıştım. Taeyong bana engel olmaya çalışıyordu ama ben sadece yapmam gerekeni yapıyordum. Kendime yetecek kadar kıyafeti çantama koyduktan sonra oğlumun eşyalarını da almıştım. Taeyong beni sakinleştirmeye çalışsa bile vazgeçmemiş ve her şeyi almıştım. Mark'ı kollarımın arasına alıp odadan ayrılmıştım..

"Ten, lütfen?"

"Her şey bitti, Taeyong."

Böylece kapıyı çarptım ve sözde olan mükemmel Lee ailesinden ayrıldım...

The Lee's  [Tr]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin