YENİ

12.7K 1.7K 105
                                    


Otobüse bindiğinde yüreği ezilmiş gibiydi. Ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Bir yandan elindeki bilete bakıyor, bir yandan koltuk numaralarını kontrol ediyordu. Şansa bakın ki koltuk numarası yirmi yediydi. Mert bu numarayı görünce veda etmesi gerekenlerin sadece ailesi olmadığını anladı. O aslında bu şehre de veda ediyordu. Doğduğundan beri sokaklarını arşınladığı, ilk arkadaşlarını edindiği, ilk oyunlarını oynadığı, ilk aşklarını yaşadığı, ilk öpücüğünü aldığı ve daha nice ilklerini yaşadığı bu güzel şehre de veda ediyordu. İçindeki hüzün daha çok büyüdü. Gözlerinden yanaklarına tuzlu, küçük bir damla süzüldü. Bu damlada onun sevgisinden, hüznünden ve anılarından parçalar vardı. Bu damla onun veda etme yöntemiydi.

Otobüsün çoğunluğu üniversite öğrencilerinden oluşuyordu. Mert'in yanındaki koltukta oturan çocuk da bir üniversite öğrencisiydi. Sivas Cumhuriyet üniversitesinde psikoloji bölümünde okuyordu. Üçüncü sınıf öğrencisi olduğunu duyduğunda ona üniversite ile ilgili sorular sordu Mert. Çocuğun ismi İsmail idi. İsmail ona ilk haftalarda gittiği şehri tanımasını öğütledi. Çünkü dört yıl boyunca yaşayacağı şehri ne kadar erken tanırsa o kadar iyiymiş. Sonra sınıf arkadaşlarıyla samimiyet kurma da aceleci olmamasını söyledi. Çünkü bazı insanların ilk haftalarda çok yapmacık davrandıklarını, gerçek yüzlerini daha sonradan gösterdiklerini söyledi. Mert hemen samimi olmayı istese de başaramayacağını söyledi. İsmail sebebini sorunca da kendisinin bu konularda biraz soğukkanlı olduğunu söyledi. İsmail bunun kendi yararına olacağını söyledi.

Son olarak da kendi sınıfından bir kızla flört ya da herhangi bir ilişki yaşamamasını söyledi İsmail. Mert bu sözüne şaşırdı. Çünkü ona göre bu mantıklıydı. Çünkü aynı sınıfta olduklarından sürekli yan yana olma şansı elde ederlerdi. İsmail "Hayır." Dedi sesini biraz yükselterek. Sonra etraftaki yolcuların kendisine baktığını fark edince daha düşük bir tonda devam etti. "Bir de ayrıldığınızı düşün. O zaman da her gün yüz yüze bakmak zorunda kalacaksın. Üstelik onla çıktığın için de sınıftaki diğer kızlardan başkasıyla çıkamazsın." Dedi. Mert "Başkasıyla çıkmak istesem neden gidip onla flört edeyim ki?" diye sordu.

İsmail gülümsedi. Mert bu gülümsemede alaycı bir tavır sezdi. "Sen üniversiteye bir gel de görürsün bakalım neler oluyor. Burası lise gibi değil. Kızlar nasıl değişecek göreceksin. Başta yüzüne bakmadığın kızlar zamanla öyle bakımlı olacaklar ki sen bile şaşıracaksın. Acaba bunlar aynı kızlar mı, diye soracaksın kendine." Dedi. Mert aslında bu konuları pek sevmemişti. Onun derdi flört etmek değildi. Tek derdi vardı o da özgür olmaktı. Eğer bir kız onun ilgisini çekerse elbette gidip bunu onunla paylaşırdı ama önceliği bu değildi.

Molalar sırasında İsmail ile inip sigara içtiler. Derslerle ilgili de konuştular. İsmail mümkün olduğu kadar notlarını yüksek tutması gerektiğini söyledi. Sonrasında illaki işine yarar, dedi. Mert bunu pek önemsemedi. Oldu olası dersleri hiç önemsememişti ki, neden şimdi ders çalışmaya başlasın. Üstelik hep başarılı bir öğrenciydi. Ders çalışmadan bunu yapabiliyorsa demek ki çok da önemli değildi ders çalışmak, diye düşünüyordu. Ama İsmail üniversite okumanın diğer okullara benzemediğini ısrarla söylüyordu. Mert konuyu değiştirmek için söylediklerini onayladı.

Yolculuk bir öncekine göre dört saat daha fazla sürecekti. Çünkü babası biletini yine son günlere kadar almamıştı. Bu yüzden yolculuğu on altı saatte tamamlayan firmada yer bulamamıştı. Şimdi mecburen yirmi saat yol çekmek zorundaydı. Giderayak babası yine yapmıştı yapacağını. Mert bunu çok umursamadı. Çünkü bu kurtuluş yolculuğuydu. Nasıl olsa artık ayda yılda bir katlanacaktı bu yolculuğa.

Bu otobüs diğerinden farklı bir güzergâh izliyordu. Önce Samsun'a çıkıyor, sonra Ordu, Giresun ve son olarak da Trabzon'a varıyordu. Otobüs sahil yolundan ilerlerken Mert denizi izliyordu. Deniz köpürerek dalgalarını kıyılara atıyor, sonra nazlı bir sevgili gibi geri çekiliyordu. Biraz sonra tekrar kıyıya temas ediyor, tekrar geri kaçıyordu. Bir tür oyun gibi bir şeydi bu. Mert keşke şuan o sahillerden birinde olsam diye hayal kurdu. Denizin o tuzlu ve yosun kokan havasını içine çekmek istedi. Fırsatını bulur bulmaz sahile gitmeye karar verdi. Bu büyük su birikintisi onu kendine âşık etmeyi başarmıştı. Onu her gördüğünde içinde bir kıpırtı oluyordu. İçinde durdurulamaz bir şekilde ona gitme ihtiyacı hissediyordu.

ÖZGÜR-TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin