33. Bölüm

12.5K 808 166
                                    

Ben geldimmm. Kusura bakmayın bebeklerim bölüm biraz geç geldi.

İyi okumalarrr ❤ ❤

Bakışlarımı Mert'in kara gözlerinden çektim ve derin bir nefes aldım.  Gecenin karanlığına ve soğuk, içimi titreten havasına karşın hala ayaktaydım. Bu da bir gelişmeydi...

Yanımda benim hakkımda konuşan Avcılara kulak kesildim. "Kanatlarını bağlamamıza gerek yok uçamıyor zaten" dediğinde dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı. Belkide bir mucize olurdu... Kim bilir.

Mert'in araya girmesiyle Avcılar konuşmayı bırakıp onu dinlediler. Gözlerini gözlerimden çekmemekte ısrar ediyordu. "Bir yere kaçamaz" Nasıl bu kadar emin olabiliyordu? Buradan her türlü kurtulacaktım. Ya Savaşla ya da Savaşsız. Hoş, onun keyfi yerinde gözüküyordu.

Mırıldanarak başımı yukarı kaldırdım. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım.

İzlenme hissiyle gözlerimi açtığımda Savaş'ın mavi gözleriyle karşılaştım. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Yanında ki kızı umursamıyor gibi görünüyordu.

Hala daha ifadesiz suratını koruyordu. Kaşlarının çatılmasını sağlamıştım en azından. Gülümseyerek ona baktım. Her zaman gülümsüyordum, umutsuz olduğum zaman bile, çünkü biliyordum ki o gülümseme söndüğü zaman hiç bir şey yolunda gitmeyecekti...

Arkamdan hafifçe ittirilmemle öne doğru bir adım attım. Arabaları gördüğümde yavaşça iç çektim. Sanırım gitme vakti gelmişti.

Yanımda iki avcıyla büyük beyaz arabaya bindirildim. Karşımda ki koltuklar boştu. Tek yolculuk yapacağım için sevinmemle sırıttım. Tabi bu sırıtma kısa süreli olmuştu. Kapının açılıp karşı koltuğa Mert'in oturmasıyla yüzümü astım.

Bende ki değişikliği farketmiş olacak ki tek kaşını kaldırdı ve sırıtarak konuşmaya başladı. "Küçük kızımız yerini beğenmemiş gibi" Başımı öne eğdim. Bu küçük kız lafından sıkılmaya başlamıştım.

Artık yolculuğun hemen bitmesini dilemek dışında başka çarem yoktu...

.......

Bir ya da iki saat sonra, arabadan inmemizle rahat bir nefes aldım ve elimi ağrıyan boynuma götürdüm. Sırf yolculuk boyunca Mert'in yüzüne bakmamak için başım önde, yeri incelenmiştim. Çok can sıkıcı bir durumdu...

Arabadan inen Mert yanıma geldi. Elini belimde hissetmemle irkildim. Avcıları gelmesini beklemeden öne doğru hafifçe beni ittirdi ve ilerlememi sağladı. Gözlerimi kısarak ona bakmam işe yaramamıştı. Elini belimden çekmiyordu. Benimse ellerim bağlı olduğu için kurtulma girişimlerim başarısız olmuştu...

Başımı salladım ve ileriye bir adım attım. Etrafa hiç bakmadığım için yanlarda ki kalabalık halkı farketmemiştim. Herkesin gözü bizim üzerimizdeydi.

Kaşlarım çatık onları inceledim. Halk kesinlikle sefil bir haldeydi. Burayı iyi yönetemedikleri barizdi. Ya zorlanmışlardı ya da kraliçenin kontrolü altındaydılar. Bu sorunu kesinlikle çözecektim. Kararlıydım ve kimse fikrimi değiştiremezdi. Küçük çocukların yüzlerinde ki çaresizliği gördüğümde daha fazla bakamadım.

Sonunda durmamızla asık suratımı önümde ki heybetli saraya çevirdim. Halk böyleyken nasıl burada yaşayabiliyorlardı? Artık ötekilerden daha fazla nefret ediyordum.

O kraliçe denen sürtük her kimse icabına çok güzel bakacaktım. Çocukların yüzlerinde ki mutsuz ifadeleri gördükçe daha fazla hırslanıyordum. Hayatım umrumda değildi. Ben böyle yaşarken masum çocukların üzülmesine izin vermezdim.

Dolunayın AltındaWhere stories live. Discover now