30| ÖFKE

4.2K 200 196
                                    

Okulun çıkışına doğru adımlarken sabahleyin uçak moduna aldığım telefonum yeni yeni aklıma geliyordu. Sosyal medyadan gelen bildirimler ve sürekli aklımı çelen yorumlar beni sinir etmeye başladığı için bir süredir telefonumu bu şekilde kullanıyordum.

O gece yemek yediği kadınla fotoğrafları tam da tahmin ettiğim gibi çekilmiş, sosyal medyada çoktan paylaşılmaya başlamıştı. Dolayısıyla herkes de olayların arka yüzünü, ayrılıp ayrılmadığımızı bana soruyordu. Benden bir açıklama bekliyorlardı. Hatta birkaç tane magazin programlarından röportaj teklifi bile almıştım.

Telefonumu uçak modundan çıkarmamla bir anda ekrana düşen arama sayıları beni şaşırttı. Aramaların çoğu ise Sarah'a aitti. Sebebini anlayamadığım bir şekilde beni 27 kere aramıştı. Aklıma kötü kötü senaryolar gelirken daha fazla merakıma dayanamayıp bildirimin üzerine dokundum. Böylece telefon çalmaya başlamıştı.

Taksilerin bulunduğu yere doğru ilerlediğim sırada kulağıma dayadığım telefon da eş zamanlı olarak açılmıştı. Ben daha neler olduğunu sorma fırsatı elde edemeden telefonun diğer tarafından gelen "Nina Hanım hemen buraya gelmeniz gerekiyor!" sesiyle olduğum yerde duraksadım.

"Neler oluyor Sarah?"

"Lütfen acele edin."

Telefon aniden yüzüme kapandığında kaşlarım çatıldı. Bir şeyler olduğu belliydi. Sarah'ın sesi fazlasıyla endişeli geliyordu. Nedensiz yere ben de korkuya kapılmıştım. Nick'e bir şey olduğu düşüncesi beynimi kurcalamaya başlamıştı. Bu ihtimali direkt aklımdan yok etmeye çalıştım. Öyle bir şey olamazdı.

Acele hareketlerle ilerideki boş olan taksilerden birisine ilerledim. Oyalanmadan takside yerimi aldıktan sonra şirketin adresini verdim. İçim içimi yerken bir an önce şirkete gitmek için saniyeleri saymaya başlamıştım.

Taksinin bana ölüm gibi gelen bir sürenin ardından şirketin önünde durmasının ardından ücretini ödeyip derhal ayrıldım arabadan. Şirketin girişine doğru ilerlerken artırılan güvenlik sayısı dikkatimden kaçmamıştı. Bir şeyler olmuştu...

Adımlarımı asansörlerin olduğu kısma doğru yönlendirdim ve vakit kaybetmeden boş olan asansörlerden birisinde yerimi aldım. Gideceğim katın tuşuna dokunup ayaklarımla ritim tutmaya başladım. Neler olduğunu bilmediğim için kendi kendime paniğe kapılmıştım.

Birkaç dakika sonra asansör durmuş, kapıları kendiliğinden açılmıştı. Beni ilk karşılayan şey ise bağırış sesleri olmuştu. Ardından da etraftaki gereksiz kalabalık dikkatimi çekmişti. İnsanlar koridor boyunca belirli gruplar hâlinde toplanmışlar, bağırışma seslerini dinliyorlardı. Bir yandan da aralarında fısıldayarak konuşuyorlardı.

Beni fark eden Sarah koşar adım yanıma geldiğinde "Bana hemen neler olduğunu açıkla!" dedim hafif yüksek çıkan sesimle. Hem korkudan, hem de neler olduğunu bilmediğimden sesim istemsizce yüksek çıkmıştı.

"Domenic Bey odasında birisiyle görüşme yapıyordu. Lakin kısa süre sonra içeriden bağırışma sesleri gelmeye başladı. İçeriye kimseyi almayınca ben de ilk çare sizi aramaya karar verdi-"

Sarah'ın cümlesini tamamlamasını bile beklemeden yanından ayrıldığımda kendimi kapının önünde bulmuştum. İçeriden gelen kırılma seslerine daha fazla dayanamayıp kapının kolunu hızla açtım. Kendimi içeriye atarken kapıyı ardımdan kapatıp kilitlemiştim. Dışarıdaki insanlara herhangi bir dedikodu vermek istemiyordum. En azından şu durumda.

Neyle karşılaşacağımı bilemeyip yavaşça arkamı döndüğümde gözlerim benden bağımsız şokla aralandı. Tanrım, tüm odayı birbirine katmıştı!

Bakışları anında üzerimde kenetlenirken gözlerindeki ifade yerime çakılıp kalmama sebep olmuştu. O kadar korkutucu bakıyordu ki onunla bu odada yalnız olmaktan ilk defa bu kadar çok tedirgin olduğumu hissediyordum.

"Ne işin var senin burada?!"

Bir anda sorduğu soruyla korkudan yerimden sıçradım. Kendi kendime buraya neden geldiğimi sorguluyordum fakat sebebi belliydi zaten. Ona bir şey olduğu korkusu beni buraya sürüklemişti.

"Sarah arayınca..." diye cümleme başladım ama onun "Git buradan!" diye aynı ses tonuyla konuşmasıyla yarım kalmıştı açıklamam. Aptal, bağırınca bir şey oluyordu sanki!

Onunla bu durumdayken kavga etmek yerine daha çok alttan almaya çalışıyordum. Lakin o iyi niyetimi suistimal etmek için elinden geleni yine yapıyordu. Anladığım kadarıyla ciddi bir şey olmuştu. Bu yüzden olabildiğince huyuna gitmeye çalışarak sakin bir ses tonuyla "Bana bağırma," dedim.

Derin bir nefes aldığını işittim. Hemen önündeki sandalyeyi ayağıyla sertçe ilerideki boydan cama iterken "Siktiğimin herifi elini kolunu sallaya sallaya şirketime geliyor ve beni çevremdeki insanlarla tehdit etmeye kalkışıyor!" diye bağırdı, gittikçe artan siniriyle.

Sanırım bana olayı açıklıyordu. Ya da kendi kendine konuşarak içindeki birikmişlikleri dışarıya atmaya çalışıyordu, bilemiyorum.

Öfkelenmesinin sebebini şimdi daha iyi anlıyordum. Tamam, bana bağırması hoş değildi. Ama bu durumda kim olsa onun gibi bir tepki verirdi. Şu an düşüneceği son şey bana kibar davranması olurdu herhalde.

Bakışlarımı üzerinden çekmezken onun odadaki çift kişilik deri koltuklara oturuşunu izledim. Ne demem gerektiğini kestiremiyor, sadece sessizce bekliyordum. Çünkü bu durumda elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Titreyen elleriyle gömleğinin boğazını sıkan kısmını açmaya çalıştığında sesli bir küfür mırıldanmıştı. Elindeki telefonu hemen karşısındaki sehpaya atarcasına bırakırken oturduğum yerden hareketlenip yanına gittim.

Koltukta hemen yanında yerimi alıp "Sana yardım edeyim," dedim. Dizlerimin üzerinde yükselip gömleğinin ilk birkaç düğmesini açmak amacıyla ona uzandım. Bana engel olmamıştı.

Gömleğinin ilk iki düğmesini açtıktan sonra kenara çekilip koltukta yerimi aldım. Bir süre sessiz kaldık. Odasının ortamının loş bir hâl almaya başlamasıyla havanın karardığını fark etmeye başlamıştım. Dışarıya odaklanıp öylece camların ardındaki gökyüzünü izlerken aramızdaki sessizliği bozan o oldu.

"Sikeyim böyle işi, başım çatlıyor!"

Elleriyle kafasına baskı uygularken bana söylüyor gibi değil de sanki kendi kendine mırıldanır gibiydi. Sıkıntılı bir nefes alıp "Masaj yapmamı ister misin?" diye sordum düşünmeden. Yarın bu yaptıklarımdan pişmanlık duyacaktım, bunu biliyordum. O yüzden şu an düşünmeden hareket ediyordum.

Beni çoktan unutup başka bir kadınla yemeğe çıkmasını görmezden gelemiyordum. Aklımı sürekli kurcalıyordu. Lakin ben bencil bir insandım ve avımı kolay kolay başkasına kaptırmaya niyetim yoktu. Burda da av Nick oluyordu tabii ki.

Ona, zor zamanlarda yanında olan asıl kişinin ben olduğumu göstermek istiyordum. O kadının değil. Yarın kaldığım yerden Nick'siz bir hayata devam edebilirdim ama Nick bensiz bir hayata devam edemezdi. Gününün her parçasında beni hatırlamak zorundaydı. Çünkü ben böyle istiyordum. İstediğimi alacaktım da.

Nick hâlâ daha bana bir cevap vermezken sessiz kalışından onayladığı kanısına varıp oturduğum koltuktan ayaklandım ve tam onun arkasında yerimi aldım. Kafasını yasladığı koltukta hafifçe doğrultup işimi kolaylaştırırken ellerim şakaklarını buldu.

Yavaş hareketlerle bir süre başına masaj yapmaya başladım. Aramızdaki sessizlik kaldığı yerden hükmünü sürdürürken merakıma yenik düşüp aklımı kurcalayan soruyu sormadan edememiştim.

"O adam. Seni neyle tehdit etti?"

Sıkıntılı bir nefes aldığını işittim. Elimin altındaki yüzü gerilirken çeneme engel olamadığım için kendime kızıyordum. Ne vardı yani sormasam? Ama yok, meraktan çatlardım.

Hâlâ daha başında duran ellerimin hareketine son verdiğim sırada birden sessiz bir şekilde konuşmasıyla duraksadım. Neredeyse fısıltı gibi çıkan sesini yanlış duymadığımı beynim bana deli gibi haykırsa da doğruluğuna inanmak istemiyordum.

"Sana zarar vermekle..."

Ne yani, bütün bu öfkesi bana zarar geleceğini düşündüğü için miydi?

deniz kızı ile sarhoşlar masalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin