Bölüm 18 "Kahvaltı"

388 21 0
                                    

Sabah uyandığımda başımda garip bir ağrı vardı. Resmen aptal gibi uyanmıştım. Elim baş ucumdaki komodinde bir bardak su aradı ama belli ki akşam koymamıştım. Gözlerimi o kadar açmak istemiyordum ki elimden gelseydi de bütün günü gözüm kapalı geçirseydim. En sonunda gözümün ucuyla telefonumun saatine baktım. 7:32. Bugün saat 10'dan önce bir işim yoktu. Kalkıp bir kahvaltı edeyim bari diye düşündüm. Yatakta doğruldum. Ayağıma terliklerimi geçirdim. Terliklerimi sürüye sürüye  odadan çıktım.
Çay suyunu koyup ekmekleri kızartıyordum ki arkamdan gelen sesle çığlık atıp bir hışım arkama döndüm. Bir de ne göreyim a dostlar! Hakan! Ben adamı unutmuşum ya. Akıl mı kaldı bende tabii. Hakan'ı görmemden sonra sessizce geçen o 15 uzun saniyede aklıma dün beraber eve yürüyüşümüz, salondaki koltukta oturuşumuz, Hakan'ın benim intiharımdan haberinin olmayışı, adamı apar topar yatmaya gönderişim ve yatakta dört döndükten sonra uyuyakalışım gibi küçük(!) ayrıntılar geldi. En sonunda kendime gelip boğazımı temizledim.
"Ha şey uyandın mı? Çok gürültü yaptım mı? Kusura bakma hala uykuluyum da biraz."
Önüme dönüp dolaptan bir salatalık çıkarıp yıkamaya başladım.
"Yok önemli değil. Ben seni korkuttuysam özür dilerim asıl. Akşam da kafan pek yerinde değil gibiydi."
Mutfaktaki masaya oturup esnemeye başladı. Şöyle bir göz ucuyla süzdüm. Saçları karmakarışıktı. Adama verdiğim pijamaya bile dikkat etmemişim. Tişörtü dar, eşofmanı da kısaydı. Onu böyle çocuk gibi görünce gülmeme engel olamadım. Güldüğümü fark edince anlamayan gözlerle bana bakıp gözlerini kırpıştırdı. Sonra üstüne başına baktığımı fark edip kendini süzdü. Neye güldüğümü anlayınca o da gülmeye başladı.
"Gül tabii gül. İnsan misafirine biraz özen gösterir ya utanmasan pazen gecelik verecektin akşam. Elime tutuşturup gittin bir de."
Gülüşüme engel olmaya çalışıp "Özür dilerim" diyebildim sadece.
Başını iki yana sallayıp ayağa kalktı ve etrafına bakındı. Dolaba gidip eline iki tane yumurta aldı.
"O zaman sana benim meşhur peynirli omletimden yapayım."
"Omlet yapacaksan domates de çıkarayım." deyip dolaba gittim. Elimde domatesle tezgaha döndüğümde bana bakıyordu.
"Niye öyle dedin?"
Ne dedim ki diye düşündüm ama garip bir şey dememiştim ki.
"Ne demişim?"
Tek kaşını kaldırıp konuşmaya başladı.
"Omlet yapacaksam domates çıkartacakmışsın ya. Niye çıkarmamıştın ki zaten?"
"Ha sen kahvaltıda domatesi sadece yumurta varsa yiyorsun diye çıkarmamıştım." deyip domatesi de yıkadım ve kesip ayrı bir tabağa koydum.
"Niye salatalıklarla aynı tabağa koymadın?"
"E sen domatesin suyu salatalığa karışınca yemiyorsun ya Hakan. Ne bu sorgu sual?"
İyice huzursuz etmişti beni. Hala tek kaşı kalkık beni süzüyordu.
Dolaba yönelip diğer kahvaltılıkları çıkardım.
"İyi de sen bana hiç kahvaltı hazırlamadın ki. Ben de bunları hiç dile getirmedim. Sen nereden biliyorsun tüm bunları?"
Hah Ayşe aferin. Yine yaptın yapacağını.
"Ben sizin menajerinizim Hakan. Sizinle ilgilenmek benim işim. Tabii ki dile getirmediğiniz böyle detaylara da dikkat ediyorum."
Hiç ikna olmadım der gibi bir yüz ifadesiyle bana bakmayı sürdürdü.
"Sen yapacak mısın şu omleti? Yapmayacaksan ayak altında dolaşma." deyip elimle onu kovaladım.
"Yapıyorum yapıyorum tamam." deyip güldü.
O omleti hazırlarken ben de patates soyup kızarttım.
Her şeyi yavaş yavaş içerdeki yemek masasına taşırken çay da demlendi.
"E yeseydik ya mutfaktaki masada zaten iki kişiyiz." dedi elindeki reçelleri masaya koyarken.
Onun koyduğu reçellerin yerini düzeltirken "Olmaz öyle misafirsin sen." dedim.
Şöyle bir masaya baktım her şey tamamdı. Mutfağa gidip iki çay doldurup getirdim.
Yerine oturmuştu ki ayaklandı.
"Çaydanlığı getireyim ağır gelir şimdi sana."
Çayları koyup elimi koluna koyarak engel oldum.
"Yok yok otur. Sen çayı sıcak seviyorsun diye altını kısık bıraktım ocakta."
Gözlerimin içine bakıp gülümsedi. Ne oldu der gibi başımı salladım.
"Hiç" dedi, "gerçekten hepimize bu kadar dikkat ediyor musun?"
Gözlerimi kaçırarak ağzımın içinden "Tabii ki" dedim ve yerime oturdum. O sırada masadaki sürahiden çayıma azıcık su döktü. Şaşırarak ona baktım.
Omzunu silkti, "Ben de senin sıcak bir şey içemediğini fark ettim ne var?"
Ne mi var? Kalkıp sana sımsıkı sarılmak istiyorum adam. O var.
"Bugün günlerden ne?" dedi heyecanla.
"Bilmem cumartesi herhalde" dedim ekmeğime bal kaymak sürerken.
"Oo yaşasın hadi magazin izleyelim!" deyip kalktı ve kumandayı getirdi.
Bir anda bir gülme aldı beni. "Olur kız izleyelim" dedim.
Biraz bozularak "Sensin kız. Biz çıkmış mıyız diye bakacağım ne var yani?" dedi.
"Yok yok bir şey yok. İzleyelim hadi." dedim. Biraz daha yakın olsak yanağından bir makas almak isterdim.
Magazine çıkan tek üye sabah koşusunda muhabirlere yakalanan Alican'dı. Ama o da en büyük yeteneğini kullanıp onları görmezden geldiği için pek uzun bir haber sayılmazdı. Haberi çıkan diğer ünlülerin dedikodusunu yaparak kahvaltıyı bitirdik. Bana yüz yüze tanıştığı diğer ünlülerle ilgili komik anılarını anlatıyordu.
"Hadi canım hayatta inanmam. Murat Boz mu uzun yolda çişini tutamadı diye yol kenarına fıydırıverdi?" dedim kahkahalar atarken.
"Ya valla bak. Bir reklam projesi için bir araya gelmiştik. O kapsamda küçük bir turne yapıldı sadece İstanbul-İzmir-Ankara. İşte o turnede oldu olanlar. Tabii yeminler ettik kimseye söylemeyeceğiz falan diye."
Hala katıla katıla gülüyordum ki gözüm televizyonun yanındaki saate takıldı.
"Hiiiy saat 9:30 olmuş! Kalk kalk hadi hemen hazırlanıp çıkalım ben akşam toplarım buraları." dedim. Ama onda kıpırtı yoktu. Eli çenesinde sırıtarak beni izliyordu.
Elimi ona sallayıp 'amacın ne' der gibi bir hareket yaptım.
"Sezen, Sezen... Patronunun yanında olduğunu unutuyorsun. Benimleyken işe geç kalmanda bir mahsur yok." dedi bilmiş bilmiş. Kendimi tutamayıp kafasının arkasına bir tane geçirdim. Biraz şaşırdı ama bir şey demedi.
"Benim patronum Can Bey bir kere." dedim kafasına vuruşumu unutturmaya çalışarak. Buna daha çok bozuldu.
"O niyeymiş?"
"Yani ne bileyim işe başladığımdan beri işle ilgili konularda hep onunla muhattap oluyorum diye." deyip sofrayı toplamaya başladım.
Mutfağa peşimden gelip söylenmeye başladı.
"O adam değil bi kere senin patronun. Ben de senin patronunum. İşe de geç gideceğiz. O kadar."
Çocuk gibi davrandığı için ona belli etmeden gülüyordum. Bir yandan da masayı toplamaya devam ettim. O ise arkamdan dolaşmaya devam etti.
"Anladın mı kadın?"
"Aa niye kadın oldum yine ben?" dedim sırıtarak. Bir an duraladı.
"Ağız alışkanlığı." dedi başını kaşıyarak.
"Hımm... Ne zamandır söylemiyordun." deyip masayı toplama işine geri döndüm.
"Ne zamandır konuştuğumuz mu vardı?" dedi üzgün bir ses tonuyla. Biraz kurcalasam ne olurdu?
"Sahi sen öcü görmüş gibi kaçıyordun benden." dedim kinayeli kinayeli. Bu sefer eline bir bez alıp masayı silmeye başladı.
"Ne yapayım?" dedi bir yandan masayı silerken. "Can'ı seviyorsun da beni yara bandın olarak kullanmak istiyorsun sanmıştım." dedi.
Ne diyeceğimi bilemeyerek bir an öylece durdum. Salondaki L koltuğun ucuna oturdum. O da yanıma gelip oturdu.
"Sahi," dedim bir anda ona dönüp "sen niye öyle düşündün?"
Biraz şaşırıp geri çekildi. "Nasıl?" dedi.
"Ben Can'ı seviyormuşum da sen yara bandıymışsın. Lafa bak."
"Ya ne bileyim ben adama anlamlı anlamlı bakıyordun habire. Birkaç kere sessiz sessiz konuşurken gördüm sizi. Diğer bütün kızlar gibi havasına kapıldın sandım. Ne bileyim yani gelip de..."
Sessizlik olunca yüzümü yerden kaldırıp yüzüne baktım. Göz göze geldik. Gelip de sana tutulacağımı değil mi Hakan Bey? Yara bandıymışmış. Görürsün sen beni bok gibi hissettirmeyi.
Bir anda toparlanıp odama doğru yürüdüm. Yürürken de "ben hazırlanıp geliyorum" diye bağırdım.
...

"Ne demek bilmiyormuş senin intihar ettiğini?"
Aslı eline kupasını alıp bana doğru eğilerek sordu.
İşten sonra Aslı'ya gitmiştim dün akşam olanları anlatmak için.
"Ne bileyim ya. Öyle dedi işte. Kaybolmuşum ben."
Düşünceli düşünceli bir süre sustu.
"Hiç anlayamıyorum Ayşe. Sen demedin mi okul çalkalanmış senin intiharının haberiyle? Herkes sen geri dönmeyince öldün sanmış"
Yerimde huzursuzca sallanmaya başladım.
"Evet. Bihter öyle dedi o son görüşmemizde. Ben herkes için ölüymüşüm zaten onun için de ölü olacakmışım artık. Öyle söylemişti."
Aslı kafasını kaşıdı.
"Bu işte bir bit yeniği var Ayşe. Ah keşke biz de o zamanlar taşınmamış olsaydık. Bari ben kalsaydım orda da ne oldu bilseydim."
"İşte bu Aslı!"
Aslı anlamayan gözlerle bana baktı.
"Sen soracaksın. Sen de bu adamları liseden tanımıyor musun? Sorsana böyle böyle bir kız vardı sizin arkadaşınız ne oldu o diye? Kimse bizim sonradan karşılaşıp yakın arkadaş olduğumuzu bilmiyor ki."
"Yok artık. Pat diye nasıl sorayım ya?"
"Bir bahane bulacağız artık."

Bölüm Sonu

Menajerimin Sorunu Ne?Where stories live. Discover now