XXIX. YIKILAN KÖPRÜ

14.2K 1.1K 1K
                                    





Phantogram - Black Out Days



🥂


Sein.

Almanca da var olmak ve onun olmak anlamına gelen bu kelimeyi ilk kez Franz Kafka 'nın bir kitabında görmüştüm. O zamanlar ne demek olduğunu kavrayamamıştım. Varlığımın bir başkasına ait olmasını idrak edememiştim. Şimdi daha farklı yaklaşıyordum bu sözcüğe zira anlamıştım. İnsanların varlıklarını anlamlandıran kişiler olurdu hayatının bir döneminde.

Kimisi bu aşk derdi kimisi lanet. Benim ise en büyük korkularımdan biriydi. Sevmek, sevilmek bu zamana kadar kendime layık görmediğim bir armağan gibiydi. Karşılıksız ve çıkarsız ilişkilerin olabilitesine inanmazdım hiçbir zaman. Birinin beni etkileyip, kendimden önce onu düşünmemi sağlayabileceğini bilmezdim. Oysa şimdi tadıyordum bu duyguyu. Var olmamı anlamlandıran bir adam vardı. Onun olmak istememe neden olan biriydi. Güzel ela gözleri vardı. İnsanın içini titreten bakışlara sahipti. Kollarındayken kendimi iyi hissetmeme neden olur, yanımda olduğunda huzuru tatmamı sağlardı. Bana hep bir lütufmuşum gibi bakar, benim için dünyayı yakabilecekmiş gibi davranırdı.

İki gece önce o güzel ela gözlerinde bir hayal kırıklığı yeşermişti.

Benim yüzümden acı çektiğini görmek, var oluşumu derinden sarsmıştı. Amacım onu üzmek değildi. Aksine dünya üzerindeki bütün mutlulukların onun olmasını isterdim.

Var oluşundaki anlam olmayı dilerdim. Bir tek beni görsün, bir tek beni sarsın isterdim fakat ben büyümüştüm. Hem de acıyla büyümüştüm. Sevgisizliği tatmış, değersiz hissetmenin ne demek olduğunu öğrenmiştim. Kapılmaktan ölümüne korkuyordum. Eğer onda kaybolursam bir daha kendimi bulamazdım. Eğer giderse geride kalamazdım. Belki de şımarıklıktı yaptığım. Ne olursa olsun savaşmalı ve denemeliydim fakat yapamıyordum. Beni geride tutan bir şey vardı. Aklımın gerisinde sıkışıp kalan bir ses bana kendini bırakma diyordu çünkü o da korkuyordu. Bu zamana kadar hep mantığıyla hareket eden, duygularını hiçbir şeye karıştırmayan o kızın yok olmasından endişeleniyordu.

Ben var olmayı, kendimin olmakta bulmuştum. Kimseye ihtiyaç duymamaya çalışmış, hep kendime sığınmıştım. Şimdi ona yaslanırsam düşebilirdim ve bu ihtimal beni mahvediyordu.

Günlerdir görmüyordum onu. O geceden sonra karşıma çıkmamış, evine bile gelmemişti. Siyah perdeleri hep kapalı kalmış, gözlerim onu aramaktan yorgun düşmüştü. Hiçbir zaman hayatımdan tamamen çıkmasını istememiştim. Etrafımda olması hoşuma gidiyordu fakat bunu hak etmiştim. Ona benden uzak durmasını söylerken aramızdaki bütün köprüleri yıkmıştım. Şimdi onları tekrar inşa etmeye kalkamazdım. Zaten çabalasam bile başaramazdım. Bütün berraklığıyla söylemişti bana. Gidersem gelmem demişti ve ben yine de gitmesini istemiştim. Kalbimi esir alan sancıyla kaçırdım bakışlarımı ve hızla sildim yanağımdan kayıp giden gözyaşını. Onsuzluğa alışmam gerektiğinin farkındaydım ama bastırmaya çalıştığım tarafım onu arzuluyordu. Bütün acıları onunla sırtlayabileceğimi söylüyor, kalbimi dinlememi istiyordu. Korkmamın bir çözüm olmadığını, gerçeklerden kaçamayacağımı haykırıyordu. Onun susmasını istiyordum çünkü konuştukça ben parçalanıyordum.

Bakışlarımı sağımda kalan camdan dışarıya çevirdim.

Laraların dükkanındaydık. Kızlar metrelerce ötemdeki masaya kurulmuş ders çalışma bahanesiyle bana göz kulak olmaya çalışıyorlardı. Günlerdir sorularını görmezden gelip, ağzımı bile açmıyordum fakat bir sorun olduğunu anlıyorlardı. Halim onları endişeleniyor olmalıydı. Bana bakıcılık yapmak zorunda hissediyorlardı. Oysa ben yalnız kalmak istiyordum. Sadece aylar öncesindeki gibi tek başıma olmak ve kafamı toparlamaktı amacım. Dizlerimi biraz daha kendime çekip tek kelimesini dahi okumadığım kitaba baktım. Aklım onunla dolup taşarken başka hiçbir şeye odaklanamıyordum.

RAKİPOnde histórias criam vida. Descubra agora