XVII. YÜKSELEN ATEŞ

32.7K 2.3K 764
                                    




KARLA & Monoir - Lonely

🥂

Dostoyevski'nin çok sevdiğim bir sözü vardı. Şu an ki durumuma mükemmel bir uyum gösteren bir sözdü bu. Kısa romanında şöyle diyordu üstat; Bir duvarın hakkından gelmeye gücüm yetmezse boşu boşuna yırtınacak değilim ama karşımda gücümün yetmediği bir taş duvar var diye büsbütün boyun eğmeye de razı olamam.

Hayatım da sadece bir kere boyun eğmiştim.

İlk o zaman çaresiz kalmış, başka bir yol bulamamıştım. Hayatımı değiştiren o esaretin yaratıcısı annemdi. Neredeyse üç ay önce beni babamın yanına göndermeye karar verdiğinde elimden hiçbir şey gelmemiş, onun dediğini yapmak zorunda kalmıştım. Bir başkasının lafıyla hareket etmenin ne denli ağır ve ızdırap dolu bir şey olduğunu iyi biliyordum. Hayatımı kökünden değiştiren bu adımın annemden gelmesi bile başlı başına zoruma gitmişken yeni tanıdığım bir kızın iğrenç tehditti ile karşı karşıyaydım.

O günü çok iyi hatırlıyordum. Büyük ihtimal hiçbir zaman da unutamayacaktım zira şu an içinde bulunduğum olayların başlangıcıydı o gece. Annem en sevdiğim yemeklerden birini önüme koymuştu. Sanki bir mahkûm gibi son akşam yemeğimi lütfetmişti bana. Yeni hayat arkadaşıyla karşıma geçip ne denli mutlu olduklarını anlatmışlardı. Şair burada demek istiyordu ki, mutluluğumun nedeni değilsen kösteği de olma.

Dolunayın süslediği o gece kovmuştu beni kalbinden, evinden ve hayatından.

Bana başka bir çare bırakmamıştı. Belki de o yüzden bu denli kinliydim. Kimsenin lafıyla hareket etmeyen ben onun tek bir sözüyle hayatımı değiştirmek zorun bırakılmıştım. Şimdi geriye dönüp baktığımda her ne kadar pişman olsam da boyun eğdiğim için hayatıma kattığım insanları görerek bir nebze de olsa huzur buluyordum.

Arkadaşlarımın ve ailemin yanı sıra hayatıma sızan biri daha vardı.

Bana kendimi iyi hissettiren o adama karşı ne düşünüp, hissettiğimi bilmiyordum zira daha önce kimsenin, hiçbir şeyin üzerimde bırakamadığı bir etki yaratıyordu bende. Adını koyamıyordum lakin koymakta istemiyordum. Sadece bu her neyse böyle sürüp gitsin istiyordum. Bu yüzden vazgeçmeye de boyun eğmeye de niyetim yoktu.

Dün bütün gün ve gece düşünmüş, öfkemin esaretiyle odamda sinir krizleri geçirmiştim. Bu işin içinden kendi başıma çıkabileceğimi ummuş, çabalamıştım. Öyle ki düşüncelerimin arasında yorgunluktan erkenden uyuyakalıp dünyadan soyutlanmıştım. Bir saat önce güneşin doğuşuyla kalktığımdan beri balkondaki ufak masam da oturmuş, Başak'ın uyanmasını bekliyordum. Ona olanları anlatmalı ve bana yardım etmesini istemeliydim. Bu yükü tek başıma sırtlasam bile üstesinden gelmekte zorlanacaktım. Bile isteye Evrim ile Pars'ın arasını yapamazdım. Onları yan yana görmeyi bırak isimlerini aynı cümlede kullanmaktan bile rahatsız oluyordum. Ayrıca o kızıl saçlı cadının karşısında yenik düşeceğime saçını başını yolup telefonu zorla elinden almayı tercih ederdim.

Ayaz'ın paketinden çaldığım sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirip yine ağabeyimden aldığım çakmak ile beyaz kâğıdın ucunu aleve verdim. Yoğun dumanı içime çekip boğazımın acımasına neden oldum ve hafifçe öksürdüm.

Gözlerim karşımdaki evi buldu. Dün gece erkenden uyuduğum için Pars'ın eve gelişini görmemiştim lakin arabalarının evin önünde olmasından geçte olsa geldiğine emindim. Siyah perdeleri tamamen kapalıydı. Sabahın ilk ışıklarının odasını işgal etmesinden hoşlanmıyor olmalıydı. Sigaramdan bir duman daha alıp dünkü konuşmamızı hatırladım. Belimdeki ellerinin kudretini, saçlarımın arasına bıraktığı öpücüğü düşündüm. Yunanistan'daki o geceyi hatırladığımda ruhumun tatlı bir telaşa ev sahipli yaptığını fark ettim. Saniyeler süren öpücüğünü hala hissedebiliyordum.

RAKİPOnde histórias criam vida. Descubra agora