XLIII. İKİZ ALEV

9.6K 759 106
                                    





MIIA - Dynasty
Ali Gatie - It's You

&


Kader, acımasızdı.

İnsanın kurduğu hayallere karşı bir başkaldırı gibiydi. Hepimizin bir rolü olduğunu bilirdim. O rollere bizi yerleştiren yaratıcımızın kaleminden akan mürekkep ile şekillendiğimizi öğrenmiştim. Ama o kalemin bir hançere dönüşebileceğini bilmezdim ve bunu acı bir yol ile öğrenmek zorunda kalmıştım.

Olduğum noktada dikilip dudağımı kemirmeye devam ettim. Öylesine gergin ve huzursuzdum ki hiçbir yere sığmıyor, adeta dünyadan taşıyordum.

Aklım hala dün öğrendiklerimi algılamak ile meşguldü. Mehmet Alaz'a o mektubu gönderen kişi dedem, Yavuz Bars'tı. Babaannem adına bir mektup yazmış ve o zarfı babaannemin sevdiği, o zamanlar sevgilisi olduğu adama göndermişti. En azından görünen buydu.

İnanamıyordum.

Bu denklem hala kafama yatmıyor, kaderin öngörülemez oluşu zihnimi bulandırıyordu.

Babaannemin gözlerine yerleşen hayal kırıklığını ölene dek unutmayacaktım. Yüzünden bir duygu şelalesi akıp gitmiş, o an onlarca hissi aynı anda deneyimlemişti. Ona bir kere bakmak ne denli arafta kaldığını görmeye yeterdi.

Bu yüzden aklımca bir plan yapmıştım. Daha doğrusu ufak bir öneride bulunmuştum. Babaannem bunu kabul ettiğindeyse bulduğum cesaret ile Pars'a yazmıştım. Şimdi, akşam üstünün batan güneşinin geride bırakmaya başladığı kızıllığın altında durmuş, teşrif etmesi gereken misafirleri bekliyordum. Daha doğrusu bekliyorduk.

Bakışlarımı gölü izleyen kadına çevirdim. Ahşap masanın üstüne oturmuş, manzaraya odaklanmıştı lakin düşüncelerinde kaybolmuş gibi duruyordu.

Yanına doğru adımlayıp aramızdaki mesafeyi kapattım ve başımı yana eğerek yüzüne baktım. Zamanın çizgileri, yorgun bakışları ve çökük omuzlarıyla bile oldukça güzel gözüküyordu. Benim için bir ayna gibiydi. Kendimi gelecekte bulmak istiyorsam ona bakmam yeterliydi. Yine de umuyordum ki gelecekte kaderim ona benzemezdi.

"Bunu yapmak istediğine eminsin değil mi?"

Sorum ile derin bir nefes alıp bana baktı. Dudağının kenarını kıvırdığında yüzü aniden aydınlandı. Onu tüketen yorgunluğu bir an da kaybolmuştu. Başını salladıktan sonra kendinden emin bir şekilde konuştu. "Elbette, tatlım. Hiçbir zaman kaçan taraf ben olmadım." Dedikten sonra omuzlarını silkti. "Altmışımdan sonra da bunu değiştirmeye niyetim yok."

Özgüveni her daim ona hayran olmamı sağlıyordu.

İşittiğim ses ile omzumun ardından baktım. Olduğumuz park alanına giriş yapan araç Pars'a aitti. Derin bir nefes alarak saniyeler sonra gerçekleşecek yüzleşmeye kendimi hazırlamaya çalıştım. En azından Pars'ın yanımda olacağını bilerek rahatlayabilirdim çünkü her zaman onun varlığında güç bulabiliyordum. Tuhaftı ki, o beni her şeyden korur gibi geliyordu. Sanki süper bir kahramandı ve tek derdi bana kalkan olmaktı. Ama sanırım insan sevince böyle avare olabiliyor, her şeyi edebiyata dökebiliyordu.

Büyük jeep az ilerimizde durdu.

Bir süre araçtan kimse inmedi ve ben nabzımın hızlandığını fark ederek kendimi sakinleştirmek üzere derin nefesler aldım. Babaannemden daha gergin ve heyecanlı olmam absürttü lakin kendime engel olamıyordum.

Babaannem oturduğu yerden kalkıp banktan indi ve ellerini montunun ceplerine iliştirerek yanımda durdu. Arabanın kapıları açılıp içeriden Pars ile Mehmet Alaz indi.

RAKİPWhere stories live. Discover now