XLII. 999

9.1K 774 106
                                    





The Neighbourhood - Softcore



&



Pars bir yarışçıydı.

Bu kesinlikle onun doğasında vardı. Ben nasıl kendimi kitaplarımın arasında rahat hissediyor, müzik dinleyerek mutlu oluyorsam o da araba yarışıyla keyifleniyordu.

Yanımda oturmuş küçük bir çocuk gibi yarışın başlamasını beklerken ona göz attım. İkimiz için siyah kasketli beyzbol şapkalarından almıştı zira bugün fazlasıyla güneşliydi. Üzerinde beyaz salaş bir gömlek ve siyah pantolon vardı. Her zamanki gibi yakışıklı görünüyor, içimi bir hoş ediyordu.

İkinci randevumuz için birlikte boğaz kenarında kahvaltıya gitmiş, ardından uzun bir yürüyüş yapmıştık. Pars beni Formula 1 yarış biletleriyle şaşırtmıştı. Çekingen bir tavır ile biletleri bana uzatıp onunla izlemek isteyip istemeyeceğimi sorduğunda öylesine tatlıydı ki ölene dek o ifadesini aklımdan atamayacaktım.

Elbette teklifini kabul etmiştim ama izlediğim şey yarış değildi.

Yarışı izlerken yaşadığı mutluluğu seyretmeyi tercih ediyordum.

Büyük bir gürültüyle asfaltın üstünde kaymaya başlayan araçlar bizim olduğumuz bölüme doğru yaklaşmaya başladığında yanımdaki adamın yüzünde heyecanlı bir ifade oluştu. Yüzündeki gülümsemeyle hafifçe doğrulduğunda elimi bırakmadı lakin gözünü araçlardan da alamadı.

Küçük bir çocuk kadar heyecanlı olmasına güldüm.

Araçlar önümüzden geçip tekrar yanıma oturduğunda elimi kaldırıp parmak boğumlarıma bir buse iliştirdi. Ardından bana göz attı. "Sıkılmadın değil mi?"

"Hayır, çok eğleniyorum." Diyerek ona yanaştım.

"Emin misin?" Alaylı bir tebessüm ile gözlerini yüzümde gezdirdi. "Doğruyu söylesen iyi olur yoksa seni sürekli benim ile yarış izlemeye gelmek zorunda bırakırım."

Kıkırdayarak başımı iki yana salladım. "Eminim, hatta sandığımdan daha iyi vakit geçiriyorum. Özellikle de heyecanın beni mutlu ediyor."

"Kendimi fazla kaptırıyorum, değil mi?"

"Birazcık." Dedikten sonra yanağını öptüm. "Ama şikayetçi değilim."

Elimi bırakıp kolunu omzuma attı ve beni kendine doğru çekti. Ona yaslanıp bacak bacak üstüne attım ve elimdeki kadehi kaldırıp kokteylimi yudumladım. Tepemizde parıldayan güneş gözlerimi aldığında kasketli şapkamı düzelttim.

Uzun zamandır bu kadar huzurlu hissettiğim başka bir an olduğunu anımsamıyordum ve biliyordum ki bunun tek nedeni yanımdaki adamdı. Onunla vakit geçirmek bana hep iyi geliyordu.

Pars birasını yudumlayıp öne geçen aracı fark ederek dikkat kesildiğinde gülümsemem yüzümü ele geçirdi. Buna alışabilirdim. Onunla günlerimi geçirip birlikte büyümek bana fazlasıyla güzel bir fikir gibi geliyordu. Hatta gibisi fazlaydı.

Birkaç gün önce annemin defilesinin sorumluluğunu üstlendiğimde ne istediğime karar vermiştim. Moda tasarımı okuyup onun izinden gidecektim. Bu geleceğime dair emin olduğum ikinci şeydi ve ilki tabi ki de Pars Arıkan'dı.

Her geçen gün ilişkimiz evriliyor, daha iyi bir hal alıyordu.

Tek sorun dedesinin huzursuzluğuydu. Pars bana belli etmek istemese de onu zor durumda bıraktığını hissediyordum. Mehmet Alaz, Emir'in gidişiyle durulmamış sadece fırtına öncesi sessizliğini kuşanmıştı. Bu durum canımı sıkıyor ve beni endişelendiriyordu ama biliyordum ki Pars yanımda olduğu sürece her şeyin üstesinden gelebilirdik.

RAKİPWhere stories live. Discover now