XXVI. MAHŞER ALANI

17.9K 1.2K 304
                                    






Molly Kate Kestner - Prom Quenn



🥂



Yaşamın anlamını sorgular her insan.

Neden var olduğunu bilmek ister.

Günler geçerken bir bir amaç edinmeye çalışır kendine. Varlığını onurlandırmak, nefes alıp verişlerine bir değer katmayı diler. On sekiz yıldır bir boşluktaydım. Sadece hayatın bana getirdikleriyle oyalanmış, zamanımı öldürerek yıllarımı devirmiştim.

Sevdiğim bir kitapta yer alan cümle zihnimde yankılanıyordu. Yazar şöyle diyordu dizelerinde; İnsanlar bir kere doğmazlar. Bu iş annelerinin onları doğurduğu gün bitmez. Hayat yeniden ve yeniden onları kendilerini doğurmaya mecbur bırakır.

Yirmi yedi kasım.

On sekiz yıl önce hayata gözlerimi açtığım gündü. Nefes aldığım her gün, her an varlığım ile dünyadaki yaşamımı sürdürmüş, bazen kendimi öldürürken bazen yeniden hayat bulmuştum. Aylar önce geldiğim bu evde geri dönülmez ve onarılmaz acılar içinde yalnız başıma can çekişeceğimi düşünmüş, reşit olduğum an herkesten uzaklaşıp kendime yeni bir düzen kuracağımı söylemiştim.

Şimdiyse hayatın beni tekrardan küllerimden doğmaya mecbur bıraktığını hissediyordum.

Planladıklarım yersizleşmiş, asla olmayacağını sandıklarım gerçekleşmişti. Aralık balkon kapısından giren rüzgâr kahverengi saçlarımı savururken derin bir nefes aldım. Sevilmediğini, istenmediğini düşünerek büyüyen bir kızdım ben. Sonsuz sevginin varlığına bir türlü inanmayan, her zaman bir karşılık beklendiğini zanneden kadın. Hayatım ne ara bu hale gelmişti de ben yaşadıklarımın hızına yetişemez olmuştum, bilmiyordum.

Kucağımda duran kolyede dolaştırdım parmaklarımı.

Poseidon'un Kayıp Ruhu bütün ihtişamıyla bana bakıyordu. Bu göğüs kafesimin sancıyla kasılmasının nedeniydi. İnsan varlığını hissettiren biri çıkmadıkça karşısına ne denli kaybolduğunu anlayamıyordu. Dün gece olanlar büyük bir mutluluk getirmişti bana lakin bu mutluluğa eşlik eden bir duygu daha vardı. İçten içe kemiren, bende çığlık atma istediği uyandıran bu duygu, korkuydu.

Daha önce hiç duymadığım bir korku vardı benliğimde. Sanki başıma gelen şeyler ileride yaşayacağım acıların gölgesiydi.

Ela gözlü güzel adam, kalbime dokunuyordu. Bana baktığında yüreğimde hissettiklerimi kelimeler ile ifade edemezdim. Kutsal bir nimet gibiydi. Varlığıyla şükrediyor, gülümsediğinde önüme dünyaları sermişler gibi mutlu oluyordum. Ellerinin arasındayken hem fazlasıyla kırılgan hem fazlasıyla güçlüydüm. İşte tam olarak bu nokta da o acı ve karanlık korku bedenimi titretiyordu. Rüyamı bölen bir kâbus gibiydi. İçten içe zehirliyor, dün gecenin gerçekliğini sorgulatıyordu bana.

Gerçekten teslim olmuş muydu o adam?

Gerçekten ruhumdan öpmüş müydü beni?

Yoksa geçici bir yanılgı mıydı yaşananlar?

Gözümün önüne gelen yüzüyle bir tebessüm yerleşti dudaklarıma. Kemikli yüzü, insani içine çeken gözleri vardı. Duruşuyla, bakışıyla bile titretiyordu karşısındakini. Bu tavırları ve vücudunun büyük bir bölümünü kaplayan dövmeleriyle tam bir serseri gibi gözükse de aslında tam tersiydi.

Merhametliydi, düşünceliydi. İnsanı kendine hayran bırakıyordu. Okuldaki kızların neden onu bu denli ilahlaştırdıklarını daha iyi anlayabiliyordum. Pars, kimselere benzemiyordu.

RAKİPNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ