Bölüm Yirmi Bir

2.3K 285 20
                                    

  Fire'ın yumruğu Andrew'u yere serdi.

  Bunu izlerken nefesimi tuttuğumu fark etmemiştim bile. Yavaş ama uzun adımlarla kafes şeklindeki ringe yaklaştım. Birbirini itiştirip duran terli adamların arasından geçmek için hamle yaptığımda Will, yardım etmek için oradaydı. Kalabalığı yararak köşelerden birine geçtik. Demirliklerin arasında küçük bir kare kutuyu andıran kafesin ortasında birbirine hırsla bakan iki adamı süzdüm. İkisinden biriyle bir daha konuşamayacağım, diye düşündüm. Elbette bunun Andrew olmasını istiyordum. Ama onun ölmesi düşüncesi beni ürkütüyordu. Sonunda sadece Andrew'u düşünmenin beni ürküttüğünü fark ettim. Zorlukla yutkunarak sağıma döndüm ve Casey'yle göz göze geldim. İçinden bize neden orada olduğumuzu sormayı geçirdiğini biliyordum ama herhangi bir şey söylemek yerine dövüşü izlemeye devam ederek hem beni hem de Will'i yok saydı.

  Andrew, Fire'ın yumruklarından birini engelledi ve onun karın boşluğuna diz kapağıyla tekme attı. Fire'ın nefesinin kesildiğini ve öne doğru eğildiğini gördüm. Ayakta kaldı ama Andrew, sol kroşesini yüzüne geçirdiğinde yere yıkıldı. İstemsizce parmaklarımı Will'in koluna geçirdim. Tepki vermedi, onun da bütün dikkati dövüşteydi. Fire, ağzındaki kanı tükürdü ve yerden destek alarak ayağa kalkarken Andrew'a hızlı bir çelme taktı. Andrew, yüzüstü yere düştü. Dişlerinin arasından çıkan inleme sesini tüm o kalabalığın içinde bile duyabilmiştim. Hiç vakit kaybetmedi ve sırtüstü dönerek Fire'ı bacağından tuttu ve yere çekti. Kalkmadan önce Fire'ın yüzüne yumruk attı, kalktıktan sonra da sırtına tekme... Onların dövüşü hızlandıkça, darbeleri sertleştikçe kalabalığın heyecanı da artıyordu. Dövüşü durdurmak için büyü yapmaya çalıştım ama Farmalhaut'un dediği gibi burada nefilim değildik, melek değildik. Sadece insandık. Fire'ın yerden kalkması uzun sürdü. Bu sırada Andrew, ona birkaç kez daha vurdu. İkisinin de tişörtleri paramparça olmuştu ve her yerleri kana bulanmıştı. Kirli ıslak saçları, kirli alınlarına yapışmıştı.

  Fire, hala yerdeyken Andrew'la göz göze geldik. O an, kendi nefes alışlarımı duyduğuma yemin edebilirdim. Gri gözleri, sadece iki saniyeliğine beni buldu. O iki saniye bana inanılmaz derecede uzun geldi. Yüzünde yine o gülümseme oluştu. O gülümsemeyi ilk kez göğsüme bıçağının sivri ucunu soktuğunda görmüştüm.

 Fire, hızla yerden kalktı ve yumruğunu Andrew'u Andrew'un karnına geçirdi. Andrew, iki büklüm oldu ama gülümsemesi hala yüzündeydi. Fire, bir yumruk da yüzüne geçirdi. Andrew'un suratı tamamen kana bulanmıştı. Koyu kızıllığın arasında belli olan tek şey gri gözleriydi. İçeriye ancak yarım yamalak aydınlatabilen mavi ışığın altında parıldıyordu. Yere düşmemek için inanılmaz bir çaba gösteriyordu. Fire'ın omuzlarına tutundu ve karnına gelen bir yumruğu son anda diziyle durdurdu ve Fire'ı kendine çekerek kafa attı. Fire, bu ani darbeyle dengesini kaybetti ve geriye savrularak sırtını kafesin parmaklıklarına çarptı. Daha önce hiç bu kadar coşkulu bir kalabalık görmemiştim. Bundan nasıl bir zevk aldıklarını anlamak bile imkansızdı. Andrew, ağzındaki kanı yere tükürdü ve yüzündeki kanın birazını da kolunun içiyle sildi. Fire, onu boynundan tuttu ve yüzüne art arda yumruklar attı. Will, geri çekilene kadar hala onun kolunu sıktığımın farkında değildim.

  "Nereye?'' diye seslendim. Will, cevap vermedi. Peşinden gitmek yerine kalmayı tercih ettim. Gözlerimi bir an bile Andrew ve Fire'dan ayırmadım.

  "Kimin üzerine bahis oynadınız?" Soruyu soran Casey'ydi. Ona kısa bir anlığına yan gözle baktım ve umursamadan dövüşü izlemeye devam ettim. Fire mı?" diye yeni bir soru sordu. "Kimin kazanacağını kestirmek zor değil mi? Neredeyse başa başlar. Belki ikisi de aynı anda ölür."

 Yüzümü ona çevirdim. Sarı saçlarıyla oynuyordu. "Bir şey rica edebilir miyim?" diye sordum.

  "Tabi." dedi ukala bir sesle.

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşOnde as histórias ganham vida. Descobre agora