Bölüm Yirmi Altı

2.5K 280 3
                                    

  Hissetmiştim. Dile getiremesem de ölümü hissetmiştim.

  "Biz gittikten hemen sonra mı olmuş?" diye sordum soğukkanlılığımı korumaya çalışarak ve şaşırtıcı bir şekilde bunda başarılı olarak.

  "Evet." dedi Anael. Gözlerini birkaç saniye benim, birkaç saniye Will'in ve çok daha uzun bir süre Jamie'nin üzerinde tutarak. Elimde olmadan ben de Jamie'ye döndüm. Ne kadar şanslı olduğunu fark ettiğim bir andı. Onu oradan çıkarıp yanımızda getirmeye karar verdiğim anı defalarca kez gözümde canlandırarak nefesimi sessizce verdim. "Bir tür bomba kullanmışlar. Savaşacak zamanları bile olmamış. Amazon toprakları şu an tuzla buz ama yine de hala herkes oraya yönelmiş durumda. 8 günün var Clara."

  "Ona yeteri kadar şey anlatmıyorsun." diye araya girdi Will. "Sürekli büyü için baskı yapıyorsun ama büyüyü nasıl yapacağıyla ilgili doğru düzgün hiçbir şey anlatmıyorsun. Sen de büyü yapabilen bir meleksin, Anael. Ona yardım et!"

  Anael'in yüz ifadesi Will'in konuşması sırasında bir kez bile değişmedi. Cevap vermeye yeltenmeyince beklenmedik bir şekilde Jamie konuştu. "Clara'nın yardıma ihtiyacı yok. Büyülerle ilgili her şeyi zaten içten içe biliyor. O büyünün ta kendisi."

  Otomatik olarak Jamie'ye döndüm. Ne ben ondan böyle bir söz bekliyordum ne de Anael ve Will bekliyordu. Jamie'nin yaşının ve bilgisinin çok üzerinde sözler ettiğine daha önce de şahit olmuştum ama ilk kez bu kadar dikkat çekici bir şekilde konuşmuştu. Will, Jamie'nin sebep olduğu kısa süreli sessizliği bozdu. Anael'e doğru bir adım attı. ''Daha kaç kişiyi kaybedeceğiz?'' diye sordu. ''Sizin bu aptal oyununuzu oynarken kaç arkadaşımız daha ölecek?''

  Anael, cevap vermeden önce bir süre düşündü. Yüz ifadesinin derinleştiğini görebilmiştim. ''Bir evren savaşından bahsediyoruz. Sandığınızdan çok daha fazla kişiyi kaybedeceksiniz. Üzgünüm.''

  Anael'in ortadan kaybolması iki saniye bile sürmedi. Her zaman son sözleri söyleme konusunda takıntılı bir inatçılığı vardı. Ve onun son sözleri hiçbir zaman iyi şeylere alamet etmiyordu.

  Rüzgarın sessiz uğultusu kulaklarıma doldu. Başımı çevirip Jamie'ye döndüm. Sarı saçları ve küçük yüzü kir içindeydi. Dizlerime kırarak onun boyuna eğildim. ''Jamie...'' diye başladım. Kısa bir an başımı kaldırarak Will'e baktım ve sonra yeniden gözlerimi Jamie'ye çevirdim. Diyeceklerim için pür dikkat beni izliyordu. ''Bunu nasıl yapıyorsun? Nasıl beni benden daha iyi anlayabiliyorsun ve bana bu kadar yakın olabiliyorsun?''

  Kahverengi gözlerinin sırtımdaki görünmez kanatları süzdüğünü fark ettim. Jamie için pek de görünmez değillerdi. ''Çünkü bu en iyi yapabildiğim şey. Sana yardım etmek yapabildiğim tek şey. Bana ihtiyacın var, yanında olmama izin ver, Clara.''

  Ben diyecek zekice bir şey ararken Will'in elini ağzına götürerek güldüğünü fark ettim. ''Ne?'' diye çıkıştım.

  ''Yok bir şey. Sadece garip bir duygu patlaması.'' diye açıkladı kendini. Yanımdan geçip oturmak için kayalıklara yöneldi. Hala duyma mesafesindeyken, ''Bu çocuk cidden komik.'' dedi. Tepkisinden hoşlanmasam da karşılık vermedim. Katalia'nın ve diğer Amazonlarının ani ölümünün onu histerik bir şekilde etkilediğinin farkındaydım. Ben ise... Herhangi bir duygu patlaması yaşamıyordum. Herhangi bir duygu hissetmiyordum bile. Oysa hissetmeliydim. Üzgünlük, kızgınlık, vicdan azabı... Bunları en uç noktalarda hissetmeliydim. Bu duygulara ihtiyacım da vardı. Gücümü duygulardan alıyordum ben. Bir sonraki adımı atarken duygularıma güvenirdim. Şimdiye kadar genellikle doğru şeyleri hissettiğime inandım ama hissettiğim hiçbir şey yokken kendimle ilgili nete güvenecektim ki?

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin