Bölüm On Yedi

3K 297 20
                                    

  ‘’Kimsin sen, Nate?’’

  Kafasının içindeki sesti bu. Nate, deponun karanlık bir köşesinde etrafına gözlerini kısarak baktı. Bir gariplik vardı. Çünkü ses, artık kafasının içinde değildi.

  Onu gördü. Mavi gözleri, karanlığa meydan okurcasına parlıyordu. Nate, ilk kez Şeytan’ın gözlerine bakıyordu. Satan, kukuletasını indirdi ve Nate’e doğru adımlar attı. Onun yüzünü inceledi. Nate, gerilemedi ama nefesini tuttu. ‘’Onlardan biri olmadığın kesin.’’ dedi Satan, canlı bir ses tonuyla.

  ‘’Zihnimi kontrol etmene izin vermeyeceğim.’’ dedi Nate, kendinden emin olmaya çalışarak.

  Satan, güldü. ‘’Çoktan izin verdin, Nate. Ben senin zihninin içindeyim.’’ Şeytan, Nate’in etrafında bir tur attı ve tekrar önünde durdu. ‘’Son duraktayız artık, Nate.’’

  ‘’Ne yapmaya çalışıyorsun?’’

  Satan, Nate’i duymamış gibiydi. ‘’En çok ilgilendiğim kişi hep sendin, biliyor musun? İnanılmaz bir potansiyelin var. Sadece o potansiyeli dışarıya çıkaramıyorsun.’’ Gözlerini Nate’e dikti. ‘’O potansiyeli dışarı çıkarmana yardım etmek istiyorum sadece.’’ Satan, ayağıyla zemine vurdu. Nate, bir an dengesini kaybeder gibi olsa da ayakta kaldı.

  Artık karanlık değildi.

  Deponun pis kokusu yoktu.

  Tanıdık bir yerdeydi. Tanıdık bir koridorda… Tanıdık sesler işitiyordu.  Yabancılık çekmesinin imkansız olduğu bir yerde, Tesislerdeydi. Regulus, dışarı çıktı ve Nate’in yanından geçti. Onu görmemişti bile. Nate, etrafına bakındı. Tek başınaydı. Bunun iyi bir şey mi kötü bir şey mi olduğunu bilmiyordu. Hemen yanındaki pencereye baktı. Yansımasıyla göz göze geldi. Gözaltlarındaki uykusuzluğun izleri olan morluklar yok olmuştu, teni yeniden normal rengindeydi ve saçları derli topluydu. Yorgun hissetmediğini fark etti. Kafasının içindeki ses susmuştu, Satan yoktu. Gözlerini yeniden koridora çevirdi. Dar sayılabilecek koridorda yan yana bir sürü oda vardı. Bu koridor, hepsinden daha tanıdıktı ona. Yavaşça ilerleyerek odalardan birinin önünde durdu. Kapıyı açmadan önce derin bir nefes aldı. İçeriye girdiğinde bir daha asla yaşamayacağını bildiği bir şey yaşadı. Küçük bir çocuğun gözlerinin içine baktı, Açık renkteki saçlarına, mavi-yeşil gözlerine… En fazla on bir-on iki yaşlarındaydı. Nate, kendi geçmişiyle göz göze geldi. İlk önce onu görüp görmediğini anlayamadı, çocuğun ona baktığını sandı. Ama daha sonra onun hemen arkasındaki kişiye baktığını fark etti. Nate, arkasına döndü ve Andrew’un ergenlik yaşlarındaki haliyle karşılaştı.

  ‘’Odadan çıkma!’’ diye uyardı Andrew, küçük Nate’i. Küçük Nate’in hiç sorgulamadan başını aşağı yukarı sallayacağını bilmesi için ona bakmasına gerek yoktu.

  Nate, gözlerini küçüklük halinden çekerek Andrew’a döndü. Bir an bile tereddüt etmeden onu takip etti. Andrew, sağa döndü ve merdivenlerden aşağı inerek birkaç koridoru daha hızlı ve uzun adımlarla geçti. Nate, yanından geçen ve onu asla görmeyen insanların arasında Andrew’un peşinden yürüyordu. Andrew, Regulus’un geniş odasına girdi. Girerken kapıyı çalma gereği bile duymamıştı. Regulus, başını kaldırıp Andrew’a baktı ve onun bu hareketini yadırgamadan yeniden önüne döndü. Andrew, kapıyı arkasından kapatmadan hemen önce Nate, son anda içeri girebildi.

  ‘’İhtiyacın olan şeyi alabildin mi?’’ diye sordu Andrew. Nate, onun hesap sorup sormadığını anlayamadı.

  Regulus, gelişi güzel bir soruya cevap verir gibi omuz silkti. ‘’Aldım.’’ dedi, önündeki kağıtlarla ilgilenmeye devam ederek.

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşМесто, где живут истории. Откройте их для себя