Bölüm On Altı

3.2K 317 32
                                    

  Will ve Lex aynı anda sigaralarını yaktılar. Hiç konuşmadan, yan yana duvara yaslanmış halde otururlarken, loş ışıklı deponun içini sigara dumanı doldurdu. Nate, elleri ceplerinde ikisinin önünden geçerken ne Will’i ne de Lex’i fark etti.

  ‘’Nereye gidiyorsun?’’ diye seslendi Will onun arkasından.

  Nate, irkilerek ona döndü. ‘’Hiçbir yere.’’ dedi. Nefesini vererek, onların yanına gitti ve Lex’in yanına oturdu.

  Lex, Nate’in almayacağını bildiği halde ona bir sigara uzattı. Nate, geri çevirdi. Yeniden sessizlik oldu. Son zamanlarda en çok yaşadıkları şey bu sessizliklerdi. Lex, ayağa kalktı. ‘’Faye’e bir bakacağım.’’ dedi Will’in nasıl olsa bunu soracağını anlayarak. Sigarasını yere attı ve ayağıyla ezerek yürümeye başladı.

  Will, sigaradan son bir nefes daha aldı ve yerde ezdi. Sonra eliyle yerden destek alarak Nate’e yaklaştı. ‘’Sana bir şeyler olduğunu biliyorum.’’ dedi sessiz ve sakin bir sesle.

  ‘’Hiçbir şey olmuyor.’’ diye karşılık verdi, Nate.

  ‘’Öyle mi?’’ dedi Will, yüz ifadesini sabit tutarak. ‘’O zaman sürekli gözünün daldığı yer neresi? Kime bakıyorsun?’’

  Nate, yutkunarak başını öne eğdi.

  Will, onu omzundan tuttu ve sarsarak başını kaldırmasını sağladı. Bu kez ses tonu daha sertti. ‘’Neden uyumuyorsun o zaman? Hiç kimse seni duymazken kiminle konuşuyorsun?’’ diye devam etti sorularına. ‘’Zihninle oynuyorlar, gördüklerin gerçek değil.’’

  ‘’Nereden bilebiliyorsun bunları?’’ Nate, mavi-yeşil gözlerini kısarak Will’e baktı.

  ‘’Aradan geçen binlerce yıl boyunca ölü değildim, Nate. Dünyanın ilerleyişini gördüm. Sizin ilerleyişinizi. Çok fazla şey gördüm, çok fazla şey anladım. Sakın kendini kaybetme, kardeşim. Anladın mı?’’

  ‘’Anlamıyorum.’’ diye söze başladı Nate.

  ‘’Beni anlamaya çalışmayı bırak. Kendine olanları anlamaya çalış sadece.’’

  Nate, dudaklarını birbirine bastırarak başını aşağı yukarı salladı. Yeniden sessizlik oldu. Nate, hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı ve gitti. Will, onun arkasından hiçbir şey söylemedi.

 

  Jamie, güçlü bir çığlık attı.

  Karanlıktaydı. Tıpkı deponun birçok yeri gibi… Karanlığa bakarak çığlık atıyordu. Birisi yanına gelene kadar bağırmaya devam etti. Sonra Will, koşarak onun yanına geldi ve hızlıca kucağına alıp başını göğsüne gömdü. Jamie, bağırmayı kesti ama nefes alışları hala çok hızlıydı. Will, onun ağladığından neredeyse emindi. Jamie’nin cevap vermek için fazla korkmuş olduğunu anlayınca gözlerini kısarak karanlığa baktı. Hiçbir şey göremedi. Saniyeler sonra Lex ve Faye koşarak geldi.

  ‘’Ne oldu?’’ diye sordu Lex.

  ‘’Bilmiyorum.’’ dedi Will. Sonra Jamie’yi sıkıca kucaklamaya devam ederek yürümeye başladı. Lex ve Faye de arkasından geldiler. Ara sıra arkalarına dönerek karanlığı yokluyorlardı. Çıkışa doğru yürürlerken diğerleri de onlara yetişti. Sonunda depodan çıktılar ve gün ışığına alışana gözlerini kıstılar. Will, diğerlerinin meraklı bakışları arasında Jamie’yi yere bıraktı. Çocuğun kahverengi gözlerine baktı. ‘’Ne oldu orada?’’ diye sordu yumuşak bir ses tonuyla.

  ‘’Bir şey vardı. Birisi… Bilmiyorum. Ama çok korkunçtu. O… O konuştu ve…’’ Cümlelerini toparlayamadı.

  ‘’Ne dedi?’’ diye sordu Faye.

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşWhere stories live. Discover now