Bölüm Dört

3.9K 351 23
                                    

  Nate, karanlığın içinde bir adım daha attı. Her adımında ışığa biraz daha yaklaşmış olduğu umuduyla yürümeye devam etti. En sonunda pes etti ve soğuk zeminde, dizlerinin üzerine çöktü. Başını ellerinin arasına aldı. Hiç konuşmadı, bağırmadı, karşı koymadı. Sadece sessizliğin ve karanlığın içinde oturmaya devam etti.

  Biraz sonra karanlık kendiliğinden dağıldı ve Nate, gözleri ışığa alışana kadar ayağa kalkmadı.

  ‘’Her çocuk bir süre karanlıktan korkar.’’ dedi güçlü bir erkek sesi. ‘’Karanlıktan korktuğun zamanı hatırlıyor musun?’’

  Etraf aydınlandı. Bembeyaz duvarları olan bir odanın içindeydi. Gözleri bir çıkış aradı. Ama ne bir pencere ne de bir kapı vardı. Bembeyaz duvarlar üzerine gelmeye başladı. Oda gittikçe küçülüyordu. Nate’in nefes alması zorlandı. Elini göğsüne bastırdı ve ayağa kalktı. Üzerine gelen duvarlara bakmamaya çalıştı. Gözlerini yine bembeyaz olan zeminden ayırmamaya çalıştı. Alnından ter damlaları akmaya başladı. Nefes alışlarını düzene soktu ve sonra duvarlardan birine doğru koşarak onu yumruklamaya başladı. Sessizlik, onun bağırışlarıyla yok olmuştu. Duvarı, tüm gücünü kullanarak parçalamaya çalıştı. Ama duvar çok sertti ve Nate, attığı her darbede duvarın onunla alay ettiği hissine kapılıyordu. Pes etti ve duvarın önünde yeniden yere çöktü. Sırtını duvara yasladı ve bir anda oda küçülmeyi bıraktı, öylece kaldı. Elli metrekarelik bir alanın ortasında ayaklarını uzatarak oturuyordu.

  ‘’Ya sonsuza kadar bu duvarların arasında kalırsan?’’ diye sordu ses. Nate, sesin geldiği yönü bulmaya çalıştı. ‘’Ya kapalı alanlar senin sonun olursa?’’ Nate, sesin nereden geldiğini bulamadı.

  Duvarlar ve oda yok oldu.

  Boğuluyordu. Yüzerek suyun yüzüne çıkmaya çalıştı ama ne kadar çok çabalasa da suyun yüzeyine ulaşamadı. Sanki kulaç attıkça batıyor gibiydi. Suyun altında debelenmeye devam etti. Bir süre sonra nefes alma ihtiyacı şiddetlendi. Daha da çok şiddetlendi. En sonunda onu boğan suyu içine çekti ve ciğerleri ona isyan etti. Daha fazla gücü kalmadı ve debelenmeyi bıraktı. Suyu ciğerlerine çektikçe bilincinin yavaş yavaş gittiğini hissetti.

  Su, buharlaşırcasına yok olmaya başladı. Sırt üstü yattığı sert zeminde öksürdü ve boğazındaki suyu çıkarttı. Parlak güneş tenini ısıttı.

  ‘’Su dostumuzdur.’’ dedi aynı ses. ‘’Ama her zaman değil.’’ Nate, sesi duymamak için avuç içlerini kulağına bastırdı.

  Gece oldu. Artık sırt üstü yatmıyordu. Ayaktaydı ve hemen ileride koşuşturan insanları izliyordu. Bir kadın çığlık attı. Çığlığı o kadar güçlüydü ki Nate yeniden kulaklarını kapatma isteği duydu. İnsanlar yok oldu. Ama kadının çığlığı tekrarlanmaya devam etti. Defalarca kez… Ay ışığıyla aydınlanan boş caddede etrafına bakındı telaşla. Birden bir kadın hemen önünde belirdi. Koyu renk saçları kabarmış, kirlenmişti. Yüzü, çökmüştü ve kahverengi gözleri adeta alev saçıyordu. Nate, ondan fazlasıyla kısa olan kadına bakarken gözleri doldu. Kadın, çığlık attı. Nate, dudaklarını birbirine bastırdı. Çenesi titrerken elinde bir gümüş bıçak belirdi ve hiç tereddüt etmeden bıçağı kadının göğsüne sapladı.

  Kadının çığlığı kesildi. Nate, gözyaşının yanağını ıslattığını hissetti. Kadın, yere düştü.

  ‘’Ya suçluluk?’’ dedi aynı ses. Nate, yeniden sesi aradı. ‘’Pişmanlık?’’ Sessizlik oldu. Esmer kadın yok oldu. ‘’Ellerindeki kan?’’ Nate’in gözünden yaşlar akmaya devam ederken ellerini üzerindeki tişörte silme gereği duydu. ‘’Buna mecburdun, değil mi? Onu öldürmeliydin. Kim olduğu önemli değildi. Onu öldüren sen olmalıydın.’’ Nate, ilk kez üşüdüğünü hissetti. ‘’Onu özlüyor musun? Yine olsa yine yapabilir misin bunu?’’

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşWhere stories live. Discover now