Bölüm Altı

3.9K 323 29
                                    

  ‘’Hiç her şey paramparça oluyormuş gibi hissettin mi?’’ diye sordu Satan. ‘’Sanki dokunduğun her şey paramparça oluyormuş gibi…’’

   11 Saat Önce…

   Andrew ve Lucretia’yı yan yana otururken gördüğümde güneş tepedeydi. Caddenin ilerisindeki parkın çimlerindeydiler. Andrew, elinde tuttuğu bir şeyle uğraşırken konuşuyordu ve Lucretia da onu dinliyordu. Yavaş ve emin adımlarla yanlarına gittim. Çimleri ezerek birkaç adım attıktan sonra yanlarına ulaştım. Beni ilk fark eden Lucretia oldu. Başını yana eğerek gülümsedi. Ona aynı şekilde karşılık verdim. Ayağa kalktı ve elini omzuma değdirdikten sonra hiçbir şey söylemeden uzaklaştı. Omzumun üzerinden ona baktım. Yürürken bir yandan da saçlarını topluyordu. Andrew’a döndüm. Benim varlığımı fark etmemiş veya fark ettiyse de umursamamış gibi bir halde elinde tuttuğu siyah küçük kutuyla uğraşıyordu. Derin bir nefes alarak az önce Lucretia’nın oturduğu yere, Andrew’un hemen karşısına oturdum. Bir an için başını kaldırıp gri gözlerini benim üzerimde gezdirdi ve sonra yeniden önüne döndü.

  ‘’Seni bayadır etrafta görmüyorum.’’ dedim.

  Bana bakmadan omuz silkti. ‘’Biraz meşguldüm.’’ dedi. Ona cevap vermeyince devam etti. Elindeki kutuyu işaret ederek, ‘’Yeni silahlar yapmaya çalışıyorduk.’’ diye ekledi.

  ‘’Ne işe yarıyor?’’ diye sordum.

  ‘’Patladığı zaman etrafa gümüş iğneler saçılıyor. Buna benzer ve bundan çok daha kaliteli çok fazla şey yaptık. Amazon kadınlarının sahip olduğu teknolojinin bu kadar ileri olduğunu düşünmezdim. Ayrıca eskiden sahip olduğumuz her türlü silahı da birleştiriyoruz. Antares’in tutulduğu şatoda Clay’le dövüştüğümü hatırlıyor musun? Ondan bir şey almıştım. Yere çarptığında etrafındaki her şey bir depremin etkisinde gibi sarsılıyor. Daha da geliştirip, gücünü arttırdık.’’ Duraksadı. ‘’Sahip olduğumuz en büyük avantaj bu olacak.’’ Gri gözleri sonunda bana döndü. ‘’Bir de sen tabi.’’

  Güldüm. ‘’Tabi, hiç sorma.’’ Başımı öne eğerek dudaklarımı yaladım. ‘’Güçlerimi nasıl kullanacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Melekler de bizi terk ettiklerine ve beni böylece bıraktıklarına göre… Avantaj falan değilim ben.’’

  Bir süre cevap vermedi. ‘’Jamie’yle konuşmalısın bence. Güçlerini keşfetmende sana hepimizden daha çok yararı olacaktır. Kanatlarını görebilen tek kişi o.’’

  Nefesimi verdim. ‘’O daha çocuk.’’ dedim. Başımı geriye ittim ve elimle birkaç saniye alnımı ovdum. Konuyu değiştirme gereği duydum. ‘’Silahlar yapmanız iyi. Will’e birkaç gün sonra Tesisler’e gideceğimizi söyledim. Buna çok istekli.’’

  ‘’Sen değil misin?’’

  ‘’Hayır ama babasını öldürmek isteyen birine nasıl davranacağımı bilmiyorum.’’

  Andrew’un alnı gerildi. Sertçe nefesini vererek, ‘’İstediğini alana kadar onu durdurmaya çalışmamalısın.’’

  ‘’Yoruldum.’’ dedim.

  Andrew, gözlerini benim üzerimde gezdirdi. ‘’Yorulma lüksümüz yok, Clara.’’

  ‘’Biliyorum.’’ dedim. ‘’İşin kötüsü, her şey daha da karışacak. İnsanlar… Dışarıda da en az buradaki kadar büyük bir kaos havası var. Fire ve Jamie… Onlarla ne yapacağımızı da bilmiyoruz. Antares desen zaten ne olacağı belli değil. Bir de şeytan var tabi. Şu an burada bile olabilir. Meleklerin de ne yaptığı belli değil.’’

  ‘’Vov, sakin ol.’’ diye durdurdu Andrew, beni. ‘’Eninde sonunda atlatacağız, çaylak.’’

  Hafifçe gülerek başımı öne eğdim. ‘’Umarım.’’ diye karşılık verdim. Bir iki dakikalık sessizlik oldu. ‘’Lucretia’yla arkadaş olmuşsunuz.’’ dedim soru şeklinde ima ederek.

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşWhere stories live. Discover now