Bölüm On Bir

3.1K 295 6
                                    

  Tesisler…

  Andrew, hiçbir zaman bir eve sahip olmamıştı. Zamanla evin, ona ait olması gereken bir yer, bir mekan olmadığını anladı. Ev; bir duyguydu, bir histi. Evdeymiş gibi hissettiği zamanlar olmuştu. Ama uzun zamandır, evdeymiş gibi hissetmiyordu.  Belki de ardında bıraktığı için en çok üzüldüğü şey buydu. Ev hissi…

  Elindeki beyaz bezle oynamaya devam ederken bir yandan da alçak taburedeki duruşunu düzeltti. Günlerdir banyo yapmamıştı. Kirli vücudundan rahatsız olmaya başlasa da kendini yorgun hissediyordu.

  Büyük salonun kapısı yavaşça açıldı. Andrew, içeri giren kişiyi görebilmek başını kaldırdı. Dalgalı, sarı saçları beline kadar uzuyordu. Andrew, kadını mavi gözlerden başlayarak süzdü. Boynundan aşağı inen dövmelerine ve uzun bacaklarına baktı. Kadın, Andrew’un yanına ulaştığında gülümsedi. ‘’Evine hoş geldin.’’ dedi derin bir ses tonuyla.

  Andrew, oturduğu tabureden kalktı ve ellerini ceplerine soktu. ‘’Casey?’’ dedi soru imasıyla.

  ‘’Hatırlaman, beni gururlandırdı.’’ dedi ses tonunu koruyarak. Andrew, onu hatırlıyordu. On yedi yaşındayken, annesiyle birlikte Şehir’den Tesisler’e gelmişti Casey. O zamanlar saçları kısacıktı. Andrew’la ilk tanışmaları sırasında Casey, çok farklıydı. Çekingendi, içe dönüktü. İlk kez Andrew, onu değiştirmeye başlamıştı.

  Andrew, dudaklarını yalayarak güldü. ‘’Bu yüzü unutmazdım.’’

  Casey, Andrew’un etrafında bir kez dolaştı. Sonra durdu. ‘’Bu sefer temelli mi döndün?’’ diye sordu. Andrew, omuz silkti. ‘’Regulus olmadan?’’ diye devam etti sorularına Casey.

  Andrew, Casey’yi çok uzun bir süredir görmediğini fark etti. Yıllar olmuştu. Clara ve diğerleriyle beraber Şehir’den Tesisler’e döndüklerinde bile onu görmemişti. Onu unutmuş muydu? Sanmıyordu. Casey’ye değer verdiğini biliyordu. Onu unutmaması gerekirdi. ‘’Yakında Regulus da dönecek.’’ dedi kısaca.

  Casey, duraksadı. Yüz ifadesi ciddileşti. ‘’Satan, bizimle konuştu.’’ dedi. Andrew, dişlerini sıktı ama Casey’nin sözlerini kesmedi. ‘’Dedi ki… Arkadaşlarımız ölmüş. Clara öldürmüş. O ve arkadaşları… Sonra da Regulus ve Sebastiaan’ı bir kafese kapatmış.’’

  Bir süre sessizlik oldu. Andrew, Casey’nin daha fazla konuşmak yerine ona söz hakkı verdiğini anlayınca başını aşağı yukarı salladı. ‘’Evet, öyle oldu.’’ diye onayladı onu.

  Casey, başını öne eğerek nefesini verdi. ‘’Buradaydık.’’ diye konuştu tekrar. ‘’Sonra Regulus, Sebastiaan ve yaklaşık yüz kişi birden ortadan kayboldu. Sadece kayboldular. Birkaç saat sonra sen geldin. Şeytan ve yanında iki insanla beraber.’’

  ‘’Ne söylememi istiyorsun, Cass?’’

  ‘’Doğruyu söylemeni!’’ diye çıkıştı Casey. Sonra ses tonunu yeniden düzene soktu. ‘’Bir kez olsun, doğruyu söylemeni istiyorum.’’ Andrew, ona cevap vermedi. Casey, bir süre onun bir şeyler söylemesini beklese de Andrew hiç cevap vermedi. ‘’Kimin yanındasın Andrew?’’ diye sordu Casey sakin bir sesle. ‘’Kaç kez daha gidecek sonra kaç kez daha döneceksin?’’ Duraksayıp derin bir nefes aldı. ‘’Kaç arkadaşımızı daha senin yüzünden kaybedeceğiz?’’

  Andrew, sonunda konuştu. ‘’Onlar, benim yüzümden ölmediler, Cass.’’

  ‘’Clara, yüzünden öldüler. Biliyorum.’’ Andrew’a doğru bir adım attı. ‘’Onu koruyan kişi sendin. Ona yardım eden, bu kadar güçlenmesini sağlayan… Senin yüzünden…’’

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşWhere stories live. Discover now