Bölüm Yirmi Üç

2.6K 297 12
                                    

  Will, şaşırmıştı.

  Ve Will, çok fazla şaşıran biri değildi. Yeteri kadar şey görmüş, yeteri kadar bilgi dolmuştu kafasına. Başlarda bunun iyi bir şey olduğunu sansa da zamanla meleklerin ona aslında işkence yaptığını düşünmeye başlamıştı. Yüzyıllar boyunca insanları çok fazla gözlemlemek, onlarla ilgili her şeyi bilmek, dünyayı bu kadar iyi tanımak iyi bir şey değildi. Belki de bu yüzden insan ömrü kısaydı. Çünkü daha fazlasını kaldırmak zordu. Will, şaşırmayı uzun zaman önce bırakmıştı. Bu hayatta onu şaşırtabilecek hiçbir şey kalmadığına inanıyordu. Ama Nate’i Satan’ın parlak mavi gözleriyle görmek ona unuttuğu bu duyguyu iliklerine kadar hatırlatmıştı.

  ‘’Onu ele mi geçirdin?’’ diye sordu Nate’e bakarak ama Satan’a hitap ederek.

  Nate’in gözleri yeniden kendi rengine döndü. ‘’Saçmalama.’’ Ses, Nate’in değildi. Will, birkaç adım ötede duvara yaslanmış halde duran siyahlar içindeki adamı gördü. Kukuletası yüzünü örtüyordu ve elleri dışında vücudunun hiçbir uzvu görünmüyordu. Sakin bir şekilde kukuletasını indirdi ve dağılan siyah saçlarını geriye yatırdı. Mavi gözlerini Will’e çevirdi. ‘’Neden sefil bedenlerinizi ele geçirmek isteyeyim ki?’’ diye sordu Şeytan. ‘’Ruhlarınızı çoktan bana emanet etmişken…’’

  Bu, Will’in içini rahatlatacak son sözlerdi.

  ‘’Hiç kimse beni ele geçirmedi, Will.’’

  Will, önce Nate’e, sonra da Satan’a baktı. ‘’Ona ne yaptın?’’ diye sordu.

  ‘’Ben bir şey yapmadım. Kendisi bir seçim yaptı.’’

  ‘’Nate…’’ Will, Nate’e doğru bir adım attı. ‘’Onun aklını karıştırmasına izin verme.’’

  ‘’Aklım karışık değil, Will. Tam tersine, ilk kez her şeyi bu kadar net görebiliyorum. Andrew, haksız değildi. Burada bizim için bir hayat yok, orada var.’’ Eliyle biraz ileride bir yeri gösterir gibi yaptı.

  ‘’Nate? Kendi dediklerini duyuyor musun sen? Andrew’a mı koşacaksın? Yapacağın şey bu mu?’’

  Nate, başını sağa sola salladı. ‘’İki kez doğdum, Will. Birinde sen ve Cyri kardeşimdiniz. Diğerinde de Andrew ve Lex. Hiçbirinize sırtımı dönmek istemiyorum. Lütfen, bana bunu yaptırma.’’

  ‘’O zaman kime sırtını dönüyorsun?’’

  ‘’Clara’ya.’’ diye cevapladı Nate, hiç düşünmeden.

  Will’in yüz ifadesini değiştiren, sertleştiren bu sözler oldu. Kenarda durup sırıtarak onları izleyen Satan’a yandan sert bir bakış attı. Nate’in kendinden emin ifadesini izledi. ‘’Sana söyleyebilecek milyon tane sözüm olmasına rağmen neden diye soracağım sadece.’’

  ‘’Burada olan şeyleri göremiyor musun? Biz, hiçbir zaman onunla aynı tarafta olmadık. Bizi kendi ailesi olarak gördüğünü söylüyor. Değiliz! Kendi öz ailesinin ölümü bile dolaylı yoldan da olsa onun elinden oldu. Bizi gözden çıkarmak onun için kolay olmayacak mı sanıyorsun? Bana zarar gelse veya sana, Cyri’ye, Lex’e… Arkamızdan bir damla gözyaşı bile dökmeyecek, Will. Büyük resmi görmeye devam edecek, çünkü kendini hep çok büyük bir şeyin parçası olarak gördü ama asla bizi ailesi olarak görmedi.’’

  ‘’Bahsettiğin kişi senin sevgilin!’’ diye çıkıştı Will.

  ‘’Aynen!’’ diyerek onayladı Nate. ‘’Yani onu hepinizden daha iyi tanıyorum.’’

  ‘’Onu seviyorsun, Nate. Ve bu söylediklerin, bunlar, senin sözlerin değil. Bunlar, senin düşüncelerin değil.’’

  ‘’Hayatında çok fazla yanılmadın, değil mi, Will Vespasiano?’’ Will, Nate’in sorusuna cevap vermeye tenezzül bile etmedi. ‘’Ama şu an yanılıyorsun işte.’’

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşWhere stories live. Discover now