Fırsatlar

1.8K 210 141
                                    

"Bir magazin kanalı. Asistanlık yapacağım, getir-götür işleri işte. Belki metin de yazarım. Maaşı da idare eder."

Yaşına rağmen oldukça dinç ve hala yakışıklı görünen adam, ikna olmuşa benzemiyordu. Gözlerindeki endişe yerini korurken "Ama magazin kanalı.. Sen böyle bir şey istemiyordun." diye konuştu.

Valery üzgünce ona baktı. Annesi de yanlarında oturuyordu, konuşmanın başından beri ağzını bıçak açmamıştı.

"Baba, biliyorum.. Ama ne yapabilirim? Beni de anla. Çok uzun zamandır iş arıyorum, şimdi karşıma çıkan fırsatı elimle itemem." Babası suskundu. Valery tekrar konuştu. "Çok kısa bir süre, kendi evime çıkıp düzenimi kurabileceğim kadar bir süre çalışsam yeter. İş aramayı hiç bırakmayacağım, kendime daha uygun bir iş bulduğumda da magazin kanalından çıkarım."

Babası iç çekti. "Pekala, kızım. Sen nasıl istersen öyle olsun."

Aklına gelen anıyla belki de uzun zaman önce fark etmesi gereken bir şeyi fark etti Valery. Kendini bildiğinden beri eline geçen bütün fırsatları değerlendirmesi gerektiğini düşünmüştü. Ama belki de her fırsatı değerlendirmemeliydi. Belki de her fırsat iyi değildi.

İki yıl önce magazin kanalında işe alındığında eline geçen fırsatı değerlendirmesi gerektiğini düşünmüştü. "Şimdi karşıma çıkan fırsatı elimle itemem." Böyle demişti babasına. Acaba o fırsatı itmesi mi gerekiyordu? Çünkü değerlendirdiğinde hiç mutlu olmamıştı.

Tıpkı Derek Johnson'ın ona o teklifi yaptığı günkü gibi. Çünkü o gün de eline geçen fırsatı itemeyeceğini düşünmüş ve kabul etmişti. Valery o fırsatı da itmeliydi. Çünkü hiç istemediği bir oyunun içine dahil olmuştu.

Önünde durduğu eve bir kez daha baktı. İşte şimdi elinde bir fırsat daha vardı. Eve girip her yeri karıştırdıktan sonra aradığı şeyi bulabilirdi. Ya da bunun ne kadar yanlış olduğunu bildiği için yapmazdı. Önünde iki seçeneği vardı. Bu fırsatı değerlendirmeli miydi? Tıpkı diğer fırsatları eliyle itmediği için pişman olduğu gibi, ileride bu fırsatı da itmediği için pişman olur muydu?

Valery derin bir nefes aldı. Neyin iyi neyin kötü olduğunu düşünemeyecek kadar batmıştı bu oyunun içine. Artık her şey rüzgar nasıl eserse öyle ilerleyecekti. Kapının önüne geldi ve zile bastı. Az sonra yapacağı şeyin ne kadar kötü bir şey olduğunun farkında değildi sanki. Şu an bu anı yaşadığından bile emin değildi, sanki kendini dışardan izliyordu. Hislerini kapatmış bir robot gibiydi.

Orta yaşlı bir kadın açtı kapıyı. Evin hizmetçisi olmalıydı. Kadın burada ne aradığını sorar gibi baktı Valery'e. "Merhaba, ben Valery. Stephanie'nin asistanıyım. Buradan bir takım elbise alacaktım." dedi Valery. Kadın hatırlamış gibi başıyla onayladı. "Evet, geleceğinizi söylemişlerdi. Ama hangi takımı alacağınızı söylemediler."

"Sorun değil, ben hangisini alacağımı biliyorum."

"Tamam o zaman." dedi kadın ve aralık kapıyı tamamen açtı. Valery içeri girdi ve üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Hizmetçi de peşinden geliyordu. Valery ona döndü ve "Sizin gelmenize gerek yok, ben evi biliyorum." dedi gülümseyerek. Hizmetçi yüzünde kararsız bir ifadeyle ona baktı. Valery'i yalnız bırakıp bırakmaması gerektiğinden emin değildi. Valery tekrar konuştu. "Daha önce bu eve gelmiştim."

"Pekala. Ben sizi aşağıda bekleyeyim." Valery başını salladı ve merdivenleri çıktı. Giyinme odasına girip dolaptan takım elbiseyi çıkardı ve bir kılıfa geçirip masanın üzerine koydu. Odadan çıkıp merdivenlerin başına geldi sessizce. Kadının hala orada olup olmadığını görmek istiyordu. Başını hafifçe aşağı sarkıttı, kadın yoktu. Rahat bir nefes aldı ve yatak odasına girdi. Buraya daha önce de girdiği için rahattı.

Paparazzi | Tom HiddlestonDonde viven las historias. Descúbrelo ahora