Vişne Bahçesi

1.8K 213 317
                                    

multimedya: valery'nin betimlenen kombini
bölüm şarkısı: the ting tings- shut up and let me go
sınır: 115

"Fakat aşık olmak sevmek değildir. İnsan nefret ederken de aşık olur."

Dostoyevski, Karamazov Kardeşler

''Bunu burada yapmana gerek yok, biliyorsun değil mi?'' Andrew masasının başına dikilmiş, gülümseyerek ona bakıyordu. ''Eski editörüm işini evinden yapmaya bayılıyordu, haklı olarak. Ofise gelmeyi kimse sevmez.''

Valery, saatlerdir bilgisayar ekranına bakmaktan ağrıyan gözlerini ovuştururken, "Evdeyken çalışıyormuş gibi hissedemiyorum, burası daha iyi.'' dedi. "Ofis ortamını seviyorum.''

''Ofisi mi seviyorsun?'' Şaşırarak sordu Andrew. ''Kimse ofisi sevmez, Valery.''

Valery gülümsedi. ''Emin olun bundan çok daha kalabalık ve kötü bir ofiste çalışmıştım. Burası benim için tatil gibi.''

Hayatı alt üst olmadan önce çalıştığı magazin kanalının ofisi geldi aklına. Geniş bir salonda en az elli kişi, sıkışık bir şekilde çalışıyorlardı. Şu anki ofisi ise cennet gibiydi.

Katta asansörden inince bir lobiyle karşılaşılıyordu. Lobinin koridorundan ilerleyince Andrew'un odası ve o odaya bakan altı çalışma masası vardı. İşte Valery o altı kişiden biriydi.

Altı kişi de Andrew için çalışıyordu, çalışma alanı Andrew'un kendi ofisinden çıkınca onları görebileceği şekilde düzenlenmişti. Altı masa da aynı alandaydı ama birbirlerine yapışık değillerdi, herkes rahatça çalışabiliyordu.

Ofis her ne kadar güzel olsa da, iş arkadaşları için aynısını söyleyemezdi Valery. İşe gireli bir ay oluyordu ve ofisteki kimse ona yakın davranmıyordu. Bazen hala arkasını döndüğünde ona bakarak aralarında fısıldaştıklarını hissedebiliyordu.

Kasım ayının ortalarına gelmişlerdi ama iş arkadaşları hala Tom'un geçen ay Valery'i görmeye gelmesini konuşuyorlardı.

Andrew, kendi odasına doğru yürürken ''Bu kadar çok çalışma.'' dedi. ''Her akşam geç saate kadar kalıyorsun. Hiç dışarı çıkmaz mısın sen?''

Ofis şu an boştu, sadece ikisi vardı. Andrew kendi odasından ceketini aldı ve kapıyı kapattı. Valery ona baktı. ''Çalışmak iyi geliyor.''

Andrew sırıttı. ''Neye? Kalp kırıklığına mı?''

Valery bir şey söylemedi ama gülümsemeden de duramadı. Andrew'un ara sıra kendini tutamayıp Tom ile ilgili göndermeler yapmasını her zaman komik buluyordu.

''O da senin durumunda.'' dedi patronu. ''Belki merak etmişsindir.''

Valery kıkırdadı. ''Lütfen böyle konuşmayın.''

''Aşk acısı yüzünden kendini tiyatroya verdi. Yakında Shakespeare'a dönüşecek.'' dedi Andrew.

Valery kahkahasını tutamadı. Andrew onu öyle rahatlatıyor ve iyi hissettiriyordu ki, en hassas olduğu konu olan Tom konusunda bile yapılan şakalara gülebiliyordu. Sanki bütün o kötü şeyleri hiç yaşamamış gibiydi.

Artık o kötü anılar ne üzücü bir romana konu olabilirdi, ne de gözyaşlarıyla dinlenen bir şarkıya. O anılarla artık sadece birkaç trajikomik şaka yapılabilirdi.

Andrew koridorda gözden kaybolmadan önce ''İyi geceler Anne Hathaway.'' diye seslendi ona.

Valery arkasından bakarken neden Andrew'un ona Anna Hathaway diye seslendiğini anlamaya çalıştı. O kadın bir oyuncu değil miydi? Acaba Valery ona mı benziyordu? Yüzünü gözünün önüne getirdi, alakaları yoktu.

Paparazzi | Tom HiddlestonWo Geschichten leben. Entdecke jetzt