Anna

1.5K 223 346
                                    

bölüm şarkısı: the dø-only takes a night
oy sınırı 110, iyi okumalar🌈


"Dünya artık büyülü değil. Terk edildin."

Kollarının arasında genç bir bedenin, burnunu gömdüğü parfüm kokulu saçların hayaliyle uyandı uykusundan. Günlerdir evde olduğu, çekimleri çoktan bittiği halde yorgunluktan başını bile kaldıramıyor; yattığı yatak taş kadar sert ve rahatsız hissettiriyordu.

Ayrıca bedeni uyanık olmasına rağmen zihni hala uykudaymış gibi bulanık ve karanlıktı. Sanki uyanıklığa değil, önceki bir düşe uyanmıştı.

Hiç istemeden kalktı yerinden. Kollarını yukarı doğru uzatarak vücudunu esnetmeye çalıştı ama bu sadece canını daha fazla yaktı.

Ağustos güneşi Londra'ya bile ulaşmıştı. Parlak sarı ışınlar, yüksek tavanları; yeşil mobilyaları ve koyu kahve rengindeki masasıyla tam bir İngiliz mimarisi örneği olan yatak odasına vurmuştu.

Tom, kalın perdelerini çekerek kendini tamamen karanlığa gömmek istedi ama bunun anlamsız olacağını ve kaybettiği hiçbir şeyi geri getirmeyeceğini bilecek kadar bilinci yerindeydi.

Soğuk suyun altında uzun bir duş bile onu harekete geçirip evden çıkmaya ikna edememişti. Onun yerine, ıslak saçlarını elindeki havluyla kurularken aşağı inmeyi tercih etti. Mutfağa girip kendine çay hazırlarken kulaklarında adını hatırlayamadığı, eski bir şarkının melodisi vardı.

Salona geçip, camdan dışarıya bakarak çayını içmeye başladı. Ayakta durmuş, tek eli cebindeydi. Gözleri ise yeşilliklerle dolu bahçesindeydi, uzun zamandır yabani otları budaması için bahçıvanını çağırmamıştı. Yeşillikler o kadar büyümüştü ki, ona ait bu mülkün giriş kapısı artık görünmeyecek hale gelmişti.

Valery bu kocaman evi görse onunla çok dalga geçerdi. Burada, şehirden uzaktaki malikanesinde; halktan kendini soyutlamaya çalışan bir burjuva gibi dikilmiş çayını yudumluyordu.

Bu evi seviyordu, belki küçük bir apartman dairesiyle karşılaştırılınca sadelikten uzak ve abartılı gözükebilirdi. Yine de, şu zamana kadar, bu sıradanlıktan uzak evde kendini iyi hissetmişti. Belki de sevdiği tek ''sıradan'' şey Valery'di.

Gerçi artık burası da yabancı hissettiriyordu. Kendini evinde hissedemiyor, bir şeylerin eksikliğini istemeden fark ediyordu. Ne olduğunu bilmiyordu ama burada, Valery'nin o küçük apartman dairesinde hissettiği kadar ''evde'' hissedemiyordu.

Nereye baksa gözleri ilk onu arıyor, nereye baksa gözleri ilk onun yokluğunu görüyordu.

Giriş kapısından gelen zil sesiyle, kendi haline acımaya ara vermek zorunda kaldı. Büyük kapının ziline basıldığında, salonunun duvarındaki megafon çalıyor; yine aynı megafondan kapıyı açma tuşuna bastığında büyük giriş kapısını açabiliyordu.

Megafonun önünde durup, kameradan kimin geldiğine baktı. Gördüğü yüzle şaşırırken, bu davetsiz misafirin yolunu buraya düşüren sebepleri pek de merak etmiyordu. Yine de misafir onun evde olduğunu muhtemelen biliyordu, bu yüzden kapıyı açmaktan başka çaresi yoktu.

Kapıyı açıp bahçenin girişinde ziyaretçisini beklerken sıkıntılı bir nefes verdi. Heidi, uzun bal rengi saçları rüzgarda savrulurken; topuklularıyla yeşilliklerin arasından ilerleyen taş yolda yürüyerek, zarif adımlarla kendisine doğru geliyordu.

''Thomas William Hiddleston!'' diye cıvıldadı Heidi. ''Seni çok özledim.'' Tom'un yanına ulaşınca kollarını ona doladı ve birkaç saniye sarıldılar. Geri çekilirken Tom hala suskundu, sadece gülümsüyordu.

Paparazzi | Tom HiddlestonWhere stories live. Discover now