Kitapçı

1.5K 202 293
                                    

bölümü yazarken çok sevdiğim bir şarkı eşliğinde yazdım, sizin de okurken dinlemenizi istiyorum. ismi "a mess like this", multimedyaya koydum.
oyları ve yorumları unutmayın, iyi okumalar❤️

Arkasından beline sarılan kolların, kulağına güzel sözler fısıldayan dudakların hasretiyle uyandı uykusundan. Koltukta iki büklüm olmuş, sırtına dayanılmaz bir ağrı girmişti. Yine de koltukta yatmak, bir zamanlar beraber uyudukları yatakta tek başına uyumaktan iyiydi.

Yerinden doğrulunca yüzünü cama çevirip dışarıdaki havaya baktı. Akşamüstüne geliyordu. Aylar önce, yine saat akşamüstüne gelirken kapı çalmış; o gelmişti. Şimdi onun yüzünden, akşamüstleri her zamankinden daha yalnız hissettiriyordu.

Artık hiçbir akşamüstü camın önünde durup dışarıyı izlemiyor, hiçbir zaman kapısı çalmıyordu. Çalanın o olmadığını bildiği için hiçbir kapıya da hevesle koşmuyordu.

Koltuk minderinin arasına sıkışan telefonunu çıkartıp ekranı açtı. Loş karanlığa alışmış gözlerini, telefonun parlak ekranıyla kısmak zorunda kaldı. Yüzünü buruşturarak parlaklığı azaltırken gelen mesaja çarptı gözleri. Eric'ten gelmişti.

Mesajda gezinen gözleri bütün gereksiz nokta ve virgülleri, önemsiz cümleleri ayıkladı. Ve tek bir şeye dikkat etti.

2 Mayıs.

Eric, ikinci duruşmanın tarihinin belirlendiğini anlatıyordu. Kafasında hızlı bir hesap yaptı. Bugün 20 Nisan'dı. On iki gün sonra onu tekrar görecekti.

Mesaja cevap yazmadan telefonunu kapatıp önündeki sehpaya koydu. Mutfağa doğru adımladı, susamıştı. Elinde su bardağıyla koridordan oturma odasına geri dönerken, kapısı yarı aralık yatak odasının önünde durdu. Kendini tutamayıp, kapıyı araladı. Aylardır buraya girmemeye özen gösteriyordu, neredeyse oturma odasına taşınmıştı.

Odada yavaşça ilerledi. Komodinin üzerindeki vazoda, Tom'un ona aldığı turuncu papatyalar duruyordu. Eskiden oturma odasındalardı, ama gözünün önünden kaldırmak için buraya taşımıştı. Eliyle papatyaların solmuş yapraklarına yavaşça dokundu. O kadar kurumuşlardı ki, onun dokunuşuyla birkaçı hemen parçalanıp ufalanarak yere döküldü. Valery, aylardır bu çiçeklerden farksızdı. İçindeki enerji sönmüş, yaşamı anlamsızlaşmıştı. Kupkuruydu, paramparçaydı ve dokunsalar ufalanıp dökülecekti.

Komodinin çekmecesini açtı yavaşça, gözünün önünden kaldırmak için buraya koyduğu başka bir anı daha vardı. Tom'un ona kahvaltı hazırladığı sabah yazdığı, küçük notu çıkardı. Ellerinin arasındayken düşündü. Keşke her anıyı böyle yatak odasına kapatabilseydi. Kapıyı sıkıca kilitleyebilse ve o anılardan kaçabilseydi. Keşke Tom'un bakışlarını, tatlı öpücüğünü, dokunuşunun hissettirdiklerini bu odaya kapatabilse ve bir daha asla hatırlamasaydı.

Hızla yatak odasından çıkıp oturma odasına döndü. Koltuğa oturdu. Şimdi düşününce kulağa ne kadar imkansız geliyordu. Ama Valery hepsini hatırlıyordu. Er geç ortaya çıkacak bir yalanı sürdürürken nasıl da mutluydu onunla. İşte, bu koltukta beraber oturmuşlardı. Bir sürü şey konuşmuşlardı. Tom bir şeyler anlatmış ama Valery hepsini dinleyememişti. Çünkü kafasında dönüp dolaşan sorularla boğuşmakla meşgüldü. Ama o Valery'i hep dinlemişti. Mavi gözleri, ne anlatsa merakla bakmıştı Valery'e.

Ve Valery'nin her zaman soğuk ve sıkıcı gözüktüğünü düşündüğü mutfağı, onun gelişiyle birden ısınmıştı. İşte o mutfakta, davlumbazın loş sarı ışığı ikisinin üzerine düşerken tezgahta şimdi ne olduğunu hatırlayamadığı bir yemeği hazırlamaya çalışıyordu beceriksiz elleri. Ve o gelip arkasından sarılmıştı. Sırtı onun göğsüyle buluştuğunda her şeyi unutmuştu Valery. Yalanlar yoktu sanki, hiç var olmamıştı.

Paparazzi | Tom HiddlestonWhere stories live. Discover now