~2~

1.5K 95 11
                                    

Babam doktorla konuştuktan sonra yanıma geldi. Her ebeveyn gibi gitmeden önce dikkatli olmamı, sağa sola bulaşmama mı ve bir an önce buradan çıkabilmem için doktorları dinlememi söyledi. Babam bunları söylerken gözlerinde adlandıramadığım bir duygu vardı. Pişmanlık mı ? Hüzün mü ? Galiba ikisi de bilmiyorum. Konuşmasının ardından babam bana sıkıca sarıldı. Son kez sarılıyormuşuz gibi bir his vardı içimde.

"Annenin bana bıraktığı tek ve en güzel şey sensin Doğa." dedikten sonra anlıma bir öpücük kondurdu ve ardından hızlı adımlarla benden uzaklaştı.

Babamı seviyordum fakat sırf baba olduğu için sevmeye mecbur hissettiğim için mi yoksa gerçekten mi seviyordum bilmiyordum. Aramızda onun koyduğu görünmez kalın duvarların farkındaydım. Çok küçükken fark etmiştim. O zamanlar nedenini anlayamıyordum. Fakat büyüdükçe Annemin ölümünü bir şekilde benimle bağdaştırdığı için beni suçladığını düşünmeye başladım.

Bana hiç annemin yokluğunu hissettirmedi diyemem. Bana hem annemin hemde kendisinin yokluğunu hissettirmişti çünkü.

Babam gittiğinde yanıma kumral saçlarını at kuyruğu yapmış ve beyaz bir önlük giymiş olan kız onu takip etmemi söyledi. Uzun bir koridorda kız önde ben arkada yürümeye başladık. Beni görenler kaçmam için adete bana yalvarıyorlardı 

" Kaç buradan geri dön!" 

"Hayır, hayır yürüme dön ve kaç !"

Bazıları da beni küçümser gibi gülüyorlardı. En son ne zaman bu kadar rahatsız olduğumu düşünmeye başladım. Koridorun sonuna yaklaştığımız da büyük bir pencerenin önünde duran çocuk dikkatimi çekti. Dik dik bana bakıyordu gözlerini bir saniye bile gözlerimden ayırmadan sert bir şekilde bana bakıyordu. Gökyüzünü andıran mavi gözleri çok keskindi bir an beni delip geçecek gibi hissettim. Gözlerimi ne kadar kaçırmak istesem de bende gözlerimi ondan ayırmadan ifadesin bir şekilde bakmayı sürdürdüm. 

Sonunda odamın önüne gelebilmiştik ne kadar uzun bir koridor bu böyle? 

Çocuk odamın yanında ki pencerede duruyordu. Ona sırtımı döndüm ve kız kapıyı açarken izlemeye başladım. Çocuğun gözlerini sırtımda hissediyordum. Kız kapıyı açtı ve bana içeriyi gösterdi. Kıza gülümseyerek içeri geçtim.

"Hoş geldin ve bol şans."

Arkamdan gelen bu ses gerçekten çok etkileyici bir tınıya sahipti. Çok çok etkileyici.

Pencere kenarında duran çocuk olduğunu tahmin ettim ve emin olmak için arkamı döndüm. Kumral saçlı kız çoktan gitmişti. Çocuk ise tam arkamda duruyordu. Bu yakın mesafeden rahatsız olup bir adım geri çekildim.

Gözlerime bakmaya devam ediyordu. Ne söyleyeceğimi bilemediğim için susmayı tercih ettim. İfadesiz ve sert olduğunu düşündüğüm bir ifade takındım ve çocuğun masmavi gözlerine bakmaya devam ettim. 

Bir yandan da çocuğun kusursuz yüzünü inceliyordum. Keskin yüz hatlarına sahipti. Oldukça yakışıklı bir çocuktu. Benden bir kaç yaş büyük olduğunu tahmin ediyordum. Bir an çocuğun yüzünde bir tebessüm gördüğümü sandım ama hemen yok oldu. Sanırım ışıktan kaynaklandı. 

Çocuk bir şey söylemeyeceğimden emin olduktan sonra yavaşça arkasını döndü ve yine yavaş adımlarla uzun koridorda yürümeye başladı. Bu yavaş hareketlerinin sanki hala bir şey dememi bekliyormuş gibi bir hali vardı. Teşekkür etmeyi düşünsem de bundan vazgeçtim. Çocuk uzun koridorda yavaş yavaş yürümeye devam ederken bende kapının eşiğine yaslanıp çocuğu izlemeye başladım. 

Boyu 1.80 ya da birazcık daha uzun olmalıydı. Tişörtü kasları yüzünden gergin duruyordu. Gerçekten güzel ve güçlü bir fiziğe sahipti. Saçları sanırım kahverengiydi ışık yüzünden pek seçemediğim saçları hafif dalgalıydı. Gözleri.. Ah evet gözleri beni gerçekten etkilemişti. Çocuğu izlerken dalmıştım ve onun da arkasını dönüp beni izlediğini fark edememiştim. Fark eder etmez aniden odama girip kapıyı hızlı bir şekilde kapattım. "Harika sapık olduğumu düşünecek ! " diye söylenirken odayı incelemeye başlamıştım.

Oda nemden olsa gerek kötü kokuyordu. Gerçekten çok rahatsız edici bir koku olduğunu düşünürken odayı incelemeye devam ettim. 

Kapının karşısında iki tane büyük cam vardı ve iki camın ortasında bir çalışma masası ile bir sandalye duruyordu. Çapraz köşede ise mavi ve eski bir örtüsü olan yatağı gördüm. Oldukça rahatsız gözüken yatağın başlıkları hapishane parmaklıklarını andırıyordu, rengi beyazdı ama neredeyse bütün boyası dökülmüş olan başlık çok eski duruyordu. Odayı incelemeye devam ederken pencerelerden birine yürümeye başladım. Biraz hava almak düşüncesiyle pencereyi açmaya çalıştım ama başarısız oldum. Yapışmış olmalıydı. Harika. Burası bir özel hastaneydi öyle değil mi? 

Dışarı bakmaya devam ederken zeminin buradan fazla yüksek olmadığını fark ettim. Kafamda buradan atlayıp kaçma fikrini alelade tartarken kapı tıklatıldı. Ben girin demeden açılan kapı biraz sinirlerimi bozsa da burası bir akıl hastanesiydi, ne bekliyordum? Kapının ardında ki kişinin beni odama getiren kumral saçlı kız olduğunu gördüm.

"Merhaba Doğa, ben Cansu. Burada seninle ben ilgileneceğim." Derken gülümsüyordu ve bu yapmacık bir gülümseme değildi.

"Sana burada olan kurallarımızdan bahsetmek için geldim" diye devam ederken hala gülümsüyordu. Çok tatlı bir kıza benziyordu. Bende ona gülümseyerek karşılık verip dinliyorum dercesine başımı salladım.

"Kahvaltı 7.30-10.30 saatleri arasında. Saat 10.30 geçtikten sonra kahvaltı edemezsin. Sabahları bir saat bahçe iznin var. Öğlen ve akşam üzeri de birer saat bahçeye çıkabilirsin. Ama doktorun iyileşmek için gösterdiğin çabayı fark ederse bu süreyi uzata bilir. Senin bize pek sorun çıkartacağını düşünmüyorum ama kötü davranışların yüzünden alacağın cezalardan da bahsetmeliyim. Diğer hastaların huzurunu kaçıracak bir davranışta bulunursan bir hafta boyunca odandan çıkamazsın. Sadece 2 öğün yemek yeme şansın olur ve bu yemekler odana gelir. Bir hafta sonra odandan çıkınca bile bahçede sadece yarım saat geçirebilirsin. Bu süre tekrar senin iyileşmek için gösterdiğin çabaya bağlı olarak artırılır. Burada ben sana yardımcı olmaya çalışacağım ama sende bu kurallara uyarak bana yardımcı olursan çok sevinirim Doğa." 

Lafını bitirdiğinden emin olduktan sonra sadece başımı salladım. Bunları ezberliyorlar mıydı?

"Hadi bakalım Doktor Yıldıray bey seni bekliyor." dedikten sonra hızlı ama küçük adımlarla odadan çıktı. Bende hemen ardından odadan çıkıp kapıyı kapattıktan sonra Cansu'nun peşine takıldım. 

Uzun koridorda yürürken lobi olduğunu düşündüğüm yerin önüne geldik. Yürürken lobiyi incelemeye başladım. Birileri boş boş duvara bakıyor birileri televizyonda çizgi film izliyor birileri ellerinde ki eşyalarla konuşuyor.

Büyük pencerenin kenarına oturmuş ve dışarıyı izleye çocuk dikkatimi çekti. Ah bu sabah karşılaştığım çocuk. 

Çocuğun ne düşündüğünü merak ederken dikkatli dikkatli onu izliyordum. Sanki onu izlediğimi fark etmiş gibi kafasını aniden çevirip gözlerini gözlerime dikti. Yine keskin deniz gibi uçsuz bucaksız olan mavi gözlerinin etkisi altına girmiştim. Duygu barındırmayan gözlerine bakmayı sürdürürken Cansu'nun sesini duydum.

"Doğa ?"

"Hemen geliyorum." derken bir anlığına Cansu'ya baktım. Ardından çocuğa tekrar bakmak için döndüğümde orada olmadığını gördüm. Önüme dönüp Cansu'ya doğru yürümeye başladım. Cansu'ya doğru ilerlerken zihnimi ele geçiren soruları düşünüyordum. Bu çocuk burada ki diğer insanlara benzemiyordu. Bu çocuk farklıydı. Peki neden buradaydı ?

Zamansız AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin