~14~

743 55 12
                                    

Bölüm şarkısı Rachel Grimes- Earthly Heaven, Multimedya da Kayra..

Beğeneceğiniz bir bölüm olmuştur umarım. Keyifli okumalar

---------------

Rüzgar tahmin ettiğim gibi sorularıma cevap vermemişti. "Çok konuşuyorsun." Diye sitem ederek yerden doğrulup kendini yatağa bırakmıştı. Yatakta rahat edebileceği bir pozisyon bulana kadar dönüp durmuştu. En sonunda kafasının altında ki yastığı bacaklarının altına alarak pozisyonunu bulmuş oldu. Sabah uyandığımda bana da böyle sarıldığı aklıma geldiğinde suratıma bir sırıtış yayıldı. Uykulu hali huysuz bir çocuğa benziyordu. Bu benzetme yüzümde ki sırıtışın daha da yayılmasına neden olurken pencereden dışarıyı izlemeye devam etmek için sırtımı Rüzgara döndüm. Pencereden gökyüzünde ki bulutları bir cisme benzetmeye çalışırken -yoksa o flüt çalan bir uzaylı mı?- Rüzgara sormak istediğim sorular da hala kafamı kurcalıyordu.

Şimdiye kadar hiçbir erkeğin beni korumasına ihtiyaç duymamıştım. İstememiştim de zaten. Ama o gün acı çok fazlaydı. Ölüme bu kadar yakın bir insan ne kadar ümitsizliğe kapılıyorsa o kadar ümitsizliğe kapılmıştım. O an bileğimden akan kan yere damlarken ne hissettiğimi düşündüm. Her bir yere damlayan kanda ölüme daha da yakınlaştığımı düşünmüştüm. Kendimi hazırlamıştım ölüme. Kendimi karanlığa, umutsuzluğa teslim etmiştim ki onların ortasından Rüzgar bana elini uzattı. Beni kurtardı. İkinci kez.

Birisi gelip sizin hayatınızı kurtarıyor ve bu çok değişik bir duygu, inanın bana çok değişik. Rüzgar olmasaydı öleceğimi biliyordum ve bu benim tüylerimin diken diken olmasına sebep oluyordu. Hayatım boyunca duymadığım bir çok duyguyu tattıran Rüzgar bu seferde minnet duygusunu tattırıyordu bana. O kız beni bıçaklayacağı sırada Rüzgar yine yetişmişti ve beni kurtarmıştı. Bu sefer minnet duygusu daha yoğundu. Birazcık da hayranlık? Belki.

Birkaç hafta öncesine kadar benden nefret eden adam dün gece benimle uyumaya gelmişti. 'Belki sadece senin odanda uyumak istiyordur?' diyen iç sesimi susturdum çünkü bu saçmaydı. Uyumak için neden benim odama gelsin ki? Benimle birlikte uyumak istemişti işte ve ben buna emindim ya da kendimi çok iyi inandırmıştım. Yemekhanede beni oturduğum yerden resmen bir çöpmüşüm gibi kaldırıp atan adam dün gece de yanımda uyumaya gelmişti. Bana karşı neden bu kadar dengesizdi? Belki de sadece bana karşı değildi ve burada olmasının sebebi buydu? Olamaz mı? Olabilir. Ondan uzak durmalıydım çünkü deli olmayan herkes -ki ben kesinlikle deli değilim- bu 'Ben tehlikeliyim! Kaç' izlenimini yaratan çocuktan uzak durması gerektiğini bilirdi.

Aklıma ani gelen fikirle bulutları farklı cimlere benzetmekten vazgeçip odamın kapısına ilerledim. Soğuk kapı kulpu içimi titretirken yavaşça indirdim. Kapıyı kapatırken de aynı sessizlikte kapatacaktım ki Rüzgarın sesi tüm kanımı beynime sıçrattı. "Ufaklık nereye gidiyorsun?"

Bir anda bastıran adrenalin hormonuyla kapıyı hızlıca arkamdan çektim. Uzun koridorda arkama bakmadan koşarken aklımda ki tek şey Yıldıray beyden Rüzgarın neden burada olduğu hakkında bilgi alabilmekti. Birde şu ses tonuyla 'ufaklığım' demesi vardı ama bunu sonraya erteledim. O ses tonunu üzerimde kullanması büyük haksızlıktı.

Yıldıray beyin kapısına sonunda ulaştığımda tek dileğim Rüzgar konusunda beni aydınlata bilmesiydi. Başıma aynı şeylerin gelmesini istemiyordum. İkinci kez böyle bir olayı tekrarlarsam kaldırabileceğimden şüpheliydim. Ağzım yanmıştı bir kere o yüzden yoğurdu da üfleyerek yiyordum anlayacağınız.

Kapıyı tıklatmadan önce koştuğum koridorun sonunda ki odama baktım. Rüzgarı kapının pervazına sırtını yaslamış, kollarını birbirine bağlamış bir şekilde buldum. Uzaklık nedeniyle gözlerini seçemiyordum fakat bana baktığını üzerimde ki görünmez baskıdan anlayabiliyordum. Şu an gözlerinde ki manayı anlayabilmek isterdim. Büyük ihtimalle şu ifadesiz bakışlarını gönderiyordu ama olsun. Gözlerinde ki duygu kırıntılarını sanki bulmaca çözüyormuş gibi bulmayı seviyordum. Daha fazla oyalanmadan kapıyı çaldım ve içeriden girmem için onay verilmesini beklemeden kapı kulpunu indirdim ve ardımdan hızlıca kapıyı kapattım. Durup dururken odadan hızla çıkmak, uzun koridorda hızla koşmak... Harika, Tam bir deli profili oluşturuyordum!

Doktor Yıldıray Yetkiner odasında yoktu. Artık içimden 'Bey' demeyi kesmem gerekiyordu. Adamın duruşu, konuşması, mesleği beni 'bey' demeye itiyordu.

Odada gözüme yeni tablolar çarptı. Bu tablolar bir doktorun odasında olması pek uygun olmayan tablolardandı. Burada rahatlamamız gerekiyordu öyle değil mi? Bu tablolar beni rahatsız etmişti ve gerçekten iticiydi, yani bence. Yıldıray Yetkiner'in yokluğundan yararlanarak odasını, Rüzgara ait dosya bulabileceğim umuduyla karıştırmaya başladım.

Masasının yanında ki çekmeceleri karıştırdım fakat bir şey bulamadım. Etrafıma bakınıp nerede olabileceği hakkında fikir yürütmeye çalıştım. Kütüphaneyi baştan elemiştim çünkü hastalara ait dosyaları açık bir alanda sergilemezdi. Gözlemlerin onun düzenli bir adam olduğunu söylüyordu ve tahminimce filmlerde olduğu gibi uzun, alt alta bir sürü çekmecelerin olduğu bir yerde alfabetik sırayla saklıyor olmalıydı. Etrafıma buna uygun bir çekmece aradım ve bingo! Kapı hizasında, duvarın en sonundaydı.

İlk önce en üstteki çekmeceyi açtım. Boyum uzundu fakat yine de dosyaları görebilmek için parmak ucuna yükselmiştim. Tahmin ettiğim gibi 'A' dan başlıyordu. Bu hastanede kalan pek hasta yoktu ama yine de az sayılmazdı. Hızlı hızlı çekmeceleri açarak 'R' harfini aramaya koyuldum. Bir çekmeceyi daha açtığımda sonlarda birkaç tane ismi 'R' ile başlayan hastaların dosyalarını gördüm. Büyük ihtimalle en altta ki çekmecede Rüzgarın dosyası vardı. Hızlıca çekmeceyi kapattım ve en alta ki çekmeceyi açmadan önce yere oturup bağdaş kurdum. Çekmeceyi açmak için elimi uzattım ve kendime çektim ama çekmece kayarak bana gelmek yerine sabit kaldı. Alt alta olan çekmecelerin üstünde hepsinin kendine ait kilitleri vardı. Şansıma da sadece en altta ki çekmece kilitliydi. Harika!

Doktorun masasının altında ki çekmeceye bakarken gördüğüm küçük anahtar aklıma geldi. Hemen yerimden doğruldum ve hızlı adımlarla masaya doğru yürüdüm. Çekmeceyi açıp elimle anahtarı bulabilmek için yokladım. Anahtarı bulur bulmaz çekmeceyi kapattım ve Rüzgarın dosyasının olduğu çekmecenin yanına gidip tekrar yere oturdum. Dikkatlice anahtarı deliğe yaklaştırdım ardından içine yerleştirip çevirdim. Nefesimi tuttuğumu fark edince sakince verdim. Neyle karşılaşacağımdan korksam da bu çekmeceyi açmama engel olmamıştı. Neden sadece bu çekmece kilitlenmişti? Çekmeceyi açtım ve sadece iki dosya gördüm. RÜZGAR EREZ diğeri ise DOĞA UCA yazılı iki dosya. Şaşırmıştım fakat oyalanmadan RÜZGAR EREZ yazılı dosyayı elime aldım.

Rüzgarın dosyasını okuduktan sonra dosyanın içinde ki resimlere bakmaya başladım. Fısıldayarak "Bu.. bunlar korkunç." Demekten kendimi alı koyamamıştım. Soğuklaşan kanımın damarlarımda ki hareketini hissetmeye başladım. Sanki tüm kan yukarı, beynime pompalanıyordu. Korkunçtu. Küçücük bir çocuğa bunu kim nasıl yapabilirdi? Nasıl bir insan ailesine bunları yapabilirdi?

Düşüncelerimden sıyrılmama neden olan şey kapının açıldığını duymamdı. Yavaşça açılan kapı sonradan kapandı. Birkaç adım sesi duydum. Arkamı dönüp bakmaya korkuyordum. Yıldıray beye bunu nasıl açıklaya bilirdim? Bu yaptığım suç olmalıydı, öyle değil mi? Ama bana deli gözüyle bakıyorlardı ve... Duyduğum ses vücudumun titremesine neden oldu. Kafamdan aşağıya buzlu su dökülüyormuş etkisi yarattı. Aynı zamanda da sanki alevler içinde yanıyor gibiydim. Midem istemsizce bulanmaya başladı.

"Yeni?"

*****************

Düşüncelerinizi lütfen benimle paylaşın çekinmeyin. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Hoşçakalıın..

Zamansız AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin