~3~

1.2K 79 11
                                    

Multimedya Doktor Yıldıray Yetkiner.

------

Cansu beni Doktorun odasına kadar getirdikten sonra samimi bir şekilde gülümsedi. Aklımda bir sürü soru olduğu için karşılık vermeyi unuttum. Cansu arkasını dönüp giderken içim rahat etmedi ve "Teşekkür ederim." dedim. 

İnsanların bana karşı olan davranışları nasılsa bende onlara aynı şekilde davranırdım, ayna misali. Akıl hastanesinde olmam herkese surat asmamı gerektirmezdi öyle değil mi ? Cansu bana oldukça samimi ve yakın davranıyordu buna karşılık olarak surat asamazdım. Cansu arkasına dönüp gülümseyerek "Rica ederim" dedi ve önüne dönüp yürümeye devam etti.

Önünde durduğum kapıyı incelemeye başladım. 

Eski ama hoş bir görüntüye sahip olan kapı koyu ahşap rengindeydi. Kapının yanındaki isimlik de ise doktorun adı duruyordu "Yıldıray Yetkiner"

Annesi ve babası oğullarının doktor olacağını biliyorlarmış da böyle bir isim koymuşlar diye düşündüm. Ardından ciğerlerimi fazla temiz olduğunu düşünmediğim hava ile doldurup kapıyı tıklattım. 

"Girin" sesini duyduktan sonra değişik bir şekle sahip boyası dökülmüş kapı kulpunu tutup kapıyı açtım. Babamla yaşıt veya ondan birkaç yaş büyük olduğunu düşündüğüm adam oldukça yakışıklı ve formda duruyordu. Saçları kahverengi ve hafif dalgalıydı. Çok yorgun olduğu mavi gözlerinden anlaşılıyordu. 

Gülümseyerek "Otur Doğacığım." diye eliyle masasının önünde ki koltuğu gösterdi. Bir şey demeden masasının önünde duran siyah deri koltuğa çekinerek yaklaştım. Ses çıkmasından çekindiğim için yavaş yavaş hareket ederek oturdum. Deri koltuklara otururken çıkan o sesten çok rahatsız oluyordum.

Bunları düşündüğüm sırada odayı da inceliyordum. Hastalar için ayrılan odalara göre oldukça büyük bir odaydı. Bir sürü değişik aksesuar ve tablo vardı. 

Doktora bakınca elinde ki kağıtları gördüm. Benimle ilgili olabileceğini düşündükten sonra odayı incelemeye devam ettim. Oturduğu yerin arkasında duran büyük koyu kahve renklerinde olan kütüphane dikkatimi çekti. Eskiydi ama odaya çok hoş bir hava katıyordu. Oldukça büyük duran kütüphanede bir sürü kitap vardı. Tozlandığını görebiliyordum. 

Acaba istesem bana kitap verir miydi ? Kitap okumayı seviyordum ve burada vakit geçirebilmem için kitaplara ihtiyacım vardı. Bir sürü kitaba.

Doktor gözlüğünü çıkartıp masaya koydu ve "Doğacığım hastanemize hoşgeldin" dedi ve devam etti. "Seninle günde iki kere birer saat görüşeceğiz. Yani toplam iki saat." Sağ ol, anlamamıştım. "Cansu'nun sana kurallarımızı anlattığını umuyorum."

"Evet anlatmıştı."

"Güzel. O zaman tedavine yarından itibaren başlıyoruz. Şu anda konuşmamız gereken başka bir konu yok. Senin bana sormak istediğin bir şey var mı ?"

"Burada bana vereceğiniz en iyi tavsiye ne olurdu ?" diye sorarken sesimde alay vardı.

"Hm... Sanırım senin için en iyisi burada ki hiç bir hasta ile konuşmaman, arkadaş olmaman. Aklını karıştırabilecek her şeyden uzak durmalısın." Beni ciddiye alarak sorumu yanıtlaması hoşuma gitmişti.

"Aklımda bulunduracağım." Dedikten sonra gülümsedim. Adam gözlüğünü masadan aldı ve gözlük saplarını dişlerinin arasına yerleştirip bana dik dik bakmaya başladı. 

Bana acıyor gibi bir hali vardı ama yüz ifadesinden bu tam anlaşılamıyordu. İçimdeki bir ses nedense bu doktora güvenmemem gerektiğini söylüyordu. Ama yinede işe yarar tavsiyesini uygulayacaktım.

Adamda çözemediğim bir gariplik vardı. Bir yerlerde görmüş gibiydim. Adam hala bana bakmaya devam ederken rahatsız olup aniden ayağa kalktım. 

Doktor Yıldıray beyin bunu beklemediğini anlamıştım çünkü şaşırmıştı. Şaşkın ve meraklı gözlerle bana bakarken "Teşekkür ederim Yıldıray bey." dedim. 

"Rica ederim Doğa" diye karşılık verdi. Ayağımı odada ki halıya sürte sürte çıkarken kısa bir süreliğine aklıma Asude geldi. Beni hasta göstermeyi başaracak o raporları nasıl hazırlamıştı ? Çok merak ediyordum.

Saat 21.45 de bir anons edildi. "On beş Dakika sonra ışıklar kapatılacak. Herkes yatağa." İşime gelir diye homurdandım. 

Hiç bir şey yapmamama rağmen çok bitkindim. Gün içinde başka bir olay olmamıştı. Hep odamdaydım. İki kez Cansu beni kontrole gelmişti. Uyuyormuş numarası yapmıştım çünkü tek başıma kalıp düşünmek istiyordum. 

Sabahtan beri buranın artı ve eksi yönlerini kafamda tartıyordum. Her ne kadar burada olmak istemesem de buradaydım. Ve alışmak zorundaydım. "Ne kadar kötü olabilir ki?" Diye düşündüğüm sırada odamın dışından gelen bağırışları duydum. 

"Bırakın lan beni ! Size yeminim olsun burada ki herkesin gözlerini elime geçen bütün aletlerle çıkartacağım. Kafanızın içindeki o işe yaramaz jole beyinlerinizi elime alıp yiyeceğim!"

Odamın kapısını açtım ve bağırışların geldiği yöne baktım. Benim gibi birçok kişide kapısının önüne geçmişti. Bazıları el çırpıp şarkı söylüyordu bazıları ise ağlıyordu. Uzun ve kaslı bir adam gelip bağıran çocuğu tuttu ardından diğer görevliler gelip çocuğa içinde sakinleştirici olduğunu düşündüğüm şırıngayı batırdı.

Bunlar olmaya devam ederken karşımda ki odada bir şey dikkatimi çekti. Masmavi gözlere sahip olan çocuk kapısının ardından bana bakıyordu.

Tekrar hiç bir duygu barındırmayan o gözlerle karşılaştım. O kadar keskindi ki.. O kadar etkileyiciydi ki.. Ne yapacağımı bilemediğim için kapımı kapattım. Sırtımı kapıya yaslayarak yavaş hareketlerle yere çömeldim. Kafamı kollarımın arasına almıştım. 

Ah, burası ne kadar kötü olabilir ki diye söylenip aptallığıma güldüm. Burası hayatımda bulunduğum ve bulunacağım en kötü yerdi. Ve ben burada kapana sıkılmıştım. Ne harika!

Zamansız AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin