0.8

78.5K 6K 846
                                    

Selamün aleykümmmm

Sıkıldığım için bölüm atayım dedim laösösmxmxncnc

Alkış seslerini duyuyorum tşk tşk tşk

Yorumlarınızı eksik etmeyin guzular kalp kalp kalp

***

"Anne! Mustafa abim en sevdiğin tabağını kırdı!"

Masanın üzerinde Kur'an okurken Ecrin'in bağırması ile son satırlarına geldiğim sayfayı bitirip kapattım. Derin bir nefes verip yerimden kalktığımda adımlarım mutfağa doğru yol aldı.

Kapının ağzında durduğumda abim saçını çeken Ecrin'den kurtulmaya çalışıyordu. Onların bu haline alışık olduğum için sesimi çıkarmadan, varlığımı fark ettirmeden. Dış kapıya doğru yürüdüm. Yaşanılacak senaryoyu biliyordum. Annem bir kaç dakika sonra gelecek, terlikle abimi dövecekti, abim de Ecrin'in hırpalardı sanırım.

Akşam ezanına bir saat vardı, oruçlu olduğumdan mıdır bilmem, başım ağrıyordu iki saattir. Dışarıda biraz hava alırım umudu ile mahalleyi turlamaya başlamıştım. Gördüğüm her yüz ile selamlaşırken karşıdan gelen Hilal ile adımlarım yavaşladı, beni görünce yüzünde bir gülümseme oluştu, yanıma geldiğinde gülümsemesini silmeden konuşmaya başladı.

"Nasılsın müezzin efendi?"

Enerjik sesi yüzümde gülümseme oluşmasını sağlarken koluma girmesiyle yürümeye başladık. Mahallede herkes kardeşim olduğunu bildiği için sorun yaşanmıyordu Allah'tan...

"Yaşayıp gidiyoruz hanımefendi, siz nasılsınız bakalım." dedim muzip bir ifadeyle. "Unutulduk zaten."

Kaşlarını çatıp koluma vurdu ve, "Sanki sen arayıp soruyorsun, pabucumun müezzini." dedi yapmacık bir sinirle. Ne yalan söyleyeyim, kimseyi aramak aklıma gelmiyordu. Ama bunu Hilal'in bilmesine gerek yoktu, bu kız beni çiğ çiğ yerdi.

"Pabucumun müezzini ha? Arkadaşına uyup beni kötülemiyorsundur inşallah?"

Yüzünü astığında arkadaşı hakkında böyle konuşmamı sevmediğini anladım.
"Öyle birisi değil, seni neden kötülesin?"

"Bilmem, kızın bana sinir olduğunu hissediyorum."

"Doğru hissediyorsun."

Kafasını salladığında aklıma gelen fikirle "Bugün biz de açsana iftarı? Uzun zamandır oturup konuşmuyoruz, vakit geçiririz." diyerek ona döndüğümde sunduğum fikri kafasında tartmaya başladı.

Mantıklı bulmuş olacak ki, "Olur aslında, özledim sizleri. Anneme söyleyeyim." dedi ve telefonunu çıkardı. O annesiyle konuşurken ben de mahallenin sokaklarını inceledim. Pidecinin kuyruğu bayağı dolmuştu, Nuri Amca bu ramazan da iyi gelir kazanacaktı. Hilal telefonu kapattığında kolumdaki saate baktım. Yarım saat kalmıştı ezanı okumama.

Bizim eve doğru yürürken Hilal'in telefonu çaldı, çantasını sol koluna takıp telefonunu kulağına götürdü.

"Efendim balım?"

Karşı tarafı dinledikten sonra gülmeye başladı ve, "Sabret, az kaldı okunmasına." diye yanıt verdi bu kez. Karşı taraf bu kez ne dediyse bakışları kısa bir an bana kaydı. "Müezzinimiz yanımda, birazdan gidecek camiye."

Bunu dedikten sonra ne olduysa Hilal şokla telefonu kulağından çekti ve telefonun ekranına baktı. "Suratıma kapattı manyak!"

Umursamaz bir sesle, "Kimdi ki?" diye sordum.

"Sabahları sesinle yataktan düşen biri." diyerek kıkırdadığında istemsizce bende güldüm. O kız gerçekten normal değildi. Her ezan okuyuşumda ne hissediyordu acaba?

"Ben camiye gideyim, sen de bize git hadi." dediğimde kafasını salladı ve kolumdan çıktı. Yollarımız ayrılırken bir kaç dakika sonra varmıştım camiye. Hemen ezan okumak için hazırlandığımda tam okumaya başlayacaktım ki, megafonun yine arıza yaptığını anlayınca sinirle telefonumu çıkarıp cami ile ilgilenen görevliyi aradım. Bu sorun bir an önce çözülmeliydi, önemliydi. Görevli geldiğinde sakin kalmaya çalışarak megafonu yapmasını bekledim.

Beklerken aklıma yine o kız gelmişti. Kim bilir şuan ne kadar sinirlendi? Bu düşünce alayla gülmeme sebep olduğunda kafamı iki yana salladım. Allah'tan helallik almıştı da, bir daha geç okudun diye bana yazamazdı. Keşke sorunun bende değil megafonda olduğunu açıklasaydım.

Sonunda sorun çözülünce şahadet parmaklarımın uçlarını kulaklarıma götürdüm ve ezanı okumaya başladım.

Ezanı bitirince boğazımı temizledim ve eve doğru yürüdüm. Namazımı iftardan sonra kılacaktım, boğazım tahriş olmuştu sanki. Eve varınca sofraya oturduğumda Hilal bana kaçamak bir bakış attı. Göz kırpınca gözleriyle annemi işaret etti. Anlaşılan annemin olmadığı bir yerde konuşacaktık.

İftardan sonra namazlarımızı kıldık. Hilal ve Ecrin oturma odasına geçerken annemler salona geçmişti. Ben de kızların yanına gittiğimde ikisi de gülerek bakıyordu bana.

Kaşlarım çatıldı, "Ne oldu?" diye sordum.

Ecrin hemen, "Kulakların çınladı mı diye merak ettim." diye ağzından kaçırınca Hilal dirseğiyle vurdu karnına. Soran gözlerle baktım ikisine. Kesin o kız bir şey demişti.

"Helallik almasına rağmen hâlâ hakkımda mı konuşuyor?"

Hilal, Ecrin'e 'aferin' der gibi baktıktan sonra bana döndü. "Bakma sen ona, gerçekten hakkında kötü bir şey demiyor."

Kafamı sallayıp oturduğum koltuktan kalktım. Ben kalkarken Hilal'in telefonu tekrar çalınca benimde telefonum yere düştü. Eğilip onu alırken işittiğim sözler bir kaç dakika donmamı sağlamıştı.

"Ne oldu? Tamam dur ağlama, geliyorum hemen ben!" diyerek ayağa telaşla kalktı Hilal. Bakışları bana kaydığında "Benim gitmem lazım." diyerek kapıya yürüdü.

Kolundan tuttuğumda "Bir sıkıntı mı var?" diye sormuştum. Sonra anlatacağını söyleyip evden çıkınca aklım onda kalmıştı. Ecrin'e döndüğümde "Kimdi arayan?" diye sordum bu kez.

Yüzündeki telaşı fark ettiğim sırada "Ağlamasına üzüleceğin biri abi." diye cevap verince kalbime bir öküz oturdu sanki. Bir telaş sarınca içimi meraklanmıştım da aynı zamanda. Ne olmuştu da ağlamaya başlamıştı?

Yanında birileri var mıydı?

Küçükken her ağladığında gözlerini elleriyle kapatacağına söz veren kız sözünü hâlâ tutuyor muydu?

Soruların cevabını bilmiyordum, tek bildiğim şuan onun için endişelendiğimdi.

***
"Umudum yok deme, kim cennete girmeyi istemez ki?" ~E.N.K

Allah'a emanet olun ❤️❤️

Müezzin | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin