chapter 21:desperate

414 64 12
                                    


''Onları nasıl bulmamı istiyorsun?! Şu anda bunu yapamam!''

Elimde sıkı sıkıya tuttuğum ağzı açık olan su şişesini tüm gücümle duvara fırlatmış ve birkaç dakika önce odada olan kargaşadan dolayı ekranı kırılmış olan bilgisayar ekranına sinirle yaklaşmıştım. ''Bunların hepsi sizin yüzünden oluyor! Onları nasıl bulacağın zerre umurumda değil! Jeno ve Shiah'yı bulacaksın! Bulamazsan, oraya bizzat kendim gelir ve yemin ederim ki seni, bu işte parmağı olan herkesi o beton yığınının altında bırakırım! Beni anladın mı?!''

Göğsüm, boğazım yırtılırcasına bağırmamdan sonra hızla inip kalkarken kırık ekrandan dolayı büzülmüş gibi gözüken Doyoung'un korkmuş yüzüne baktım. ''Onları bulduğunda haber verirsin. Ayrıca Jaemin'i buraya gönder.''

Klavyedeki 'ESC' tuşuna bastıktan sonra ellerimi çatlamış masaya yaslamıştım biraz güç almak için. Ağır bir iç çekmiş ve başımı eğerek gözlerimi kapatmıştım. ''Otelin kamera kayıtlarına ihtiyacımız olacak. Gidip Güvenlik Odasından onları almalıyız.''

Masaya yasladığım ellerimden güç alarak doğrulmuş ve arkamı dönerek ayakta dikilen, en az benim kadar yorgun olan üç arkadaşıma bakmıştım.

''Biraz dinlensen iyi olur.''

Moonbin'in samimi önerisini başımı iki yana sallayarak reddetmiş ve bilgisayar masasının altında olan Jeno'nun sırt çantasını elime almıştım. Fermuarını açtığımda içinden düğmesine basıldığında iki taraflı uzayan demir bir sopa, kolay saklanabilen bir el tabancası ve yedek şarjörler, birkaç tane küçük boy biber gazı spreyi çıkmıştı. Tabancayı çıkarıp Heejun'a vermiştim, her birine de birer tane biber gazı vermiştim. Demir sopayı siyah kot pantolonumun arka kısmına sıkıştırmış ve bir tane de kendime biber gazı almıştım. Küçük şişeyi avucumda tutarken, içi boş lan çantayı yere atmıştım.

Sıkıca tuttuğum şişeyi pantolonumun küçük ön cebine sıkıştırmış ve elimi pantolonuma sıkıştırdığım demir çubuğa atarak derin bir nefes alıp verdim. Duvarda elleri ve ayakları bağlı bir şekilde ayakta dikilen, bize saldıran adamlara ilerledim. Elimi attığım demir sopamı çıkarıp ucuyla, esmer ve uzun boylu, iri yapılı, burun kemeri ile çenesinde aldığı darbelerden açık yara olan adamın göğsüne dokundum biraz sert bir şekilde. Eğdiği başını kaldırıp, hırlayarak bana baktı.

Dudaklarımdan alaylı bir kıkırtı çıkarken, göğsüne dokundurduğum sopamı geri çekip omzuma yasladım. ''Kendimi bir an matador gibi hissettim sen öyle hırlayınca.''

Cevap verme tenezzülünde bile bulunmadan başını yanındaki iki adama çevirmişti bana bakmamak için.

''Tahminimce, buraya isteyerek gelmediniz. Doğru muyum?''

Bir elimi sızlayan kaburgalarıma yerleştirip vücuduma aniden yayılan acıya karşı koymaya çalıştım dişlerimi sıkarak. ''Bak, Rus falan olduğunuz çok belli. Bizi daha fazla uğraştırmayın. Sizi kimin tuttuğunu ya da kime çalıştığınızı, kimden emir aldığınızı söylerseniz güvende olduğunuzdan emin olurum.''

''Senin korumana ihtiyacımız yok.''

En sondaki sarışın adamın ağır Rus aksanını duyduğumda dikkatimi ona verdim. ''Şimdi bana olan biteni anlatırsanız, size bunu yapmanızı söyleyen her kimse sizi öldürmeye falan gelecektir. O yüzden hayır, korumama ihtiyacınız var.''

''Sana konuşacağımızı kim söyledi?'' Ortadaki yarı kel, esmer tenli adam düz bir tonda, gayet sakin bir şekilde konuşmuştu. Vücudumu hafifçe ona çevirip başıma yana yatırdım. ''Çünkü başka şansınız yok? Açlıktan büzüşene kadar burada mı kalmak istersiniz? Kimsenin sizi bulamayacağına kalıbımı basarım.''

peiskos • lee jenoWhere stories live. Discover now