chapter 1: prologue

2.3K 146 14
                                    





"İki dakika içinde herkes hazır bir şekilde toplantı salonunda olsun!"

Odadaki cızırtılı hoparlörden gelen mekanik ses ile esneyerek yataktan kalktım. Benimle beraber diğer beş kişi daha kalkarken gözlerimizi açmakta zorlanıyorduk; yine de gelen emirle herkes üstünü giyinmek için toparlanmaya başlamıştı.

"Saat kaç?"

Gözlerimi sonuna kadar açıp komodindeki saat sabah 6'ya kurulmuş olan ama şu an 04:53'ü gösteren saate baktım. Kaşlarım çatılırken çaprazımda üstüne siyah tişörtünü giyen Heejun'a döndüm sorusuna cevap vermek için.

"04:53."

Herkes bir anlığına dursa da giyinmeye devam etmişlerdi. Başkan'ın neden bütün tesisi bu saatte kaldırdığını deli gibi merak ediyordum. Normal şartlar altında saat altıda kalkmış olmamız, on beş dakika gibi bir sürede kahvaltımızı yapmamız ve antrenmanlarımıza başlamış olmamız gerekiyordu. Bu ani değişiklik yüzünden ekip arkadaşlarımın da kafasının karıştığını tahmin edebiliyordum.

"Çok acil bir şey olmalı." diyen Moonbin'i başımla onayladım.

Yirmi saniye içinde gri pijamalarımdan kurtulup siyah pantolonumu, tişörtümü, ceketimi ve botlarımı giydim. Kısacası üniformamı. Ensemde topuz yaptığım saçlarımı tekrar açıp toplamak istemediğimden siyah şapkamı taktım.

Odadaki siyahlara bürünmüş ekip arkadaşlarıma baktığım sırada yatağımın yanındaki komodinin çekmecesinden aldığım suyun kapağını açtım. "Hazırsanız gidelim."

Hepsi başını onaylarcasına salladığında, önden gitmeleri için başımla kapıyı gösterdim. Sırayla, Heejun, Moonbin, Jaemin, Jaehyun, Shiah tünel tarzındaki modern bir şekilde düzenlenmiş koridora kapıyı açarak çıkarken Jeno benimle beraber çıkmıştı. Bizimle beraber yürüyen en az 50 tane daha insan vardı.

Jeno'nun, etrafındaki her şeye gözlerini kısarak dikkatle baktığını gördüğümde ne kadar gergin olduğunu anlamıştım. Elimdeki kapağını odadayken açtığım su şişesini ona uzattım. Bir şey demeden şişeyi alıp kafasına dikti ve yarısından çoğunu içti. Şişeyi bana vereceği sırada binmemiz gereken asansöre gelmiştik. Kapağı ona verip diğerlerinin arasına ben de katıldım. Jeno asansöre bindiğinde en önde duruyorduk. En alt katın düğmesine bastığımda metal kapılar hafif bir gürültüyle kapandı.

Asansörün içindeki çoğu kişi neden Başkan'ın bizi bu saate toplantı yapmaya çağırdığını merak ediyordu büyük ihtimalle. Normalde her gün antrenman yapmak ve uzman olduğumuz alanlarda daha da mükemmel olabilmemiz için saat 6'da kalkar, eğitimlerimize devam ederdik. Gerçekten önemli bir şey olmamış olsaydı güneş açmadan bizi uyandırmazdı.

Asansörün kapıları açıldığında loş ışıklı, yürüdüğümüzde ayak seslerimizin yankı yaptığı geniş koridorda yürümeye başladık. Düzenli adım sesleri kulağımı doldururken omzumun üstünden arkama baktım. Takımımı tam hâlde gördüğümde önüme döndüm. Kısa süre içinde kocaman toplantı salonuna girmiş, rahat pozisyonunda ayakta dururken önümüzdeki platformda konuşma yapmak için kürsüsüne gelecek olan Başkan'ı bekliyorduk. Öylesine etrafıma bakınırken siyah üniformalı insanların arasından Taeyong ile göz göze geldim. Şüpheli bakışlarımızı paylaştığımız sırada metal yüzüğün tahtaya vurulma sesi ile dikkatimizi Başkan'a yönlendirdik. Hiç kimse konuşmadığı ve salonda dört duvardan başka bir şey bulunmadığı için çıkan ses yankı yapmıştı.

Gözlerini salonda gezdirdikten sonra derin bir nefes aldı. "Sizi bu saatte uyandırdığım için özür dilerim. Ancak sizin de tahmin ettiğiniz gibi, önemli bir şey olmasaydı bu acil toplantı olmazdı." Giydiği siyah montunun yakalarını düzeltip ellerini kürsüsünün iki yanına koydu. "Beş kişilik ekipler hâlinde dünyanın 6 farklı ülkesine gönderileceksiniz. Bu acil toplantının nedenini birkaç gün içinde seçilecek olan 6 ekibe söyleyeceğim. Düşündüğünüz şeyi tahmin edebiliyorum; '6 ekip gönderilecekse neden hepimizi topladı?' "

Buruk bir gülümseme dudaklarında yer edindi sinsice."Birbirinize veda etme şansınızı elinizden almak istemedim. Veda öpücüklerinizi verseniz iyi olur çocuklar."

peiskos • lee jenoDove le storie prendono vita. Scoprilo ora