chapter 29: we're going in

190 33 23
                                    




"Herkes hazır mı?"

Hepimiz evin kapısının önüne dizilmiştik. Siyahlar içindeydik ve ellerimiz ağırdı. Üstümdeki çok gözlü yeleğin kemerini sıkılaştırıp Mark'a bir baş hareketiyle hazır olduğumu gösterdim.

Mingyu ve Jeno'nun arasından çıkıp Mark'ın yanına geçtim. Kazağımın beni sıkıştıran boğaz kısmını elimle çekiştirirken bir iç çektim. Her birinin kararlılıkla kaplanmış gözlerine baktım.

"Ne yazık ki, Chenle ve Shiah ile haberleşmek için telsiz kullanmak durumundayız. İkisi, arabada kalacak ve ne olursa olsun oradan ayrılmayacaksınız. Yönlendirmeye ihtiyacımız olabilir."

Söylediklerimi onayladıklarında, boş gözlerimi Jeno'ya çevirdim. "Durumun çok iyi değil ama bunu daha fazla erteleyemeyiz. O yüzden, dikkatli ol."

Herkesin bıçaklarının, tabancalarının, ufak patlayıcılarının yedeklerini kontrol ederken Mark'ın kulağına doğru eğildim. "Çok pis sigara içesim geldi."

Dediğime gülmüş ve oyuncu bir şekilde omzuyla dürtüklemişti beni. Sırıtarak önüme döndüğümde ise Jeno'nun uyuz bakışlarıyla karşılaşmıştım. Anında sinirim bozulurken gözlerimi devirerek arkamı döndüm ve kapıyı açtım.

Kapının önünde bekleyen siyah minibüs görüş alanımıza girdiğinde, en önde Mark olmak üzere herkes sırayla dışarı çıktı. Shiah, kucağında taşıdığı laptopla, en arkada nefesini düzene sokmaya çalışarak yürüyordu. Adımlarımı hızlandırarak ona yetiştiğimde, kolumu omzuna attım. Gülümseyerek omzunu sıvazladığımda bana yarım yamalak bir şekilde tebessüm etti.

Arabaya bindiğimizde ise sürücü koltuğuna Jaehyun geçmişti. Orta sıradaki boş koltuklardan birine oturduğumda, Heejun da yanıma yerleşmişti. Uzun namlulu silahlarımızı önümüze almıştık. Herkes yerine geçtiğinde Jaehyun, dikiz aynasından bizi kontrol etmiş ve arabayı çalıştırmıştı. Chenle ve Shiah önümüzdeki koltukta oturmuş, bilgisayardan gideceğimiz lokasyonu Jaehyun'a anlatıyordu.
Hava çoktan kararmıştı ve gideceğimiz yere daha çabuk ulaşmak için kestirme yollardan ilerliyorduk.

Boynumu kütlettiğimde rahat bir nefes verdim. Dün salondaki tekli koltukta uyuya kaldığım için boynum feci ağrıyordu. Heejun, dirseğiyle kolumu dürtüklediğinde boynumu fazla zorlamadan ona döndüm.

"Adet gördün mü hiç?" demişti kaşlarını kaldırarak.

Başımı hafifçe iki yana salladım. "Bu kadar stres altındayken nasıl adet görebilirim ki?"

Oflayıp koltuğun başlık kısmına yasladı kafasını. "Sonraki ay feci geçecek desene."

Derin bir nefes alıp verdim. Sonraki ayı görebilirsek, adetimiz konusunda endişelenebilirdik.

İçimdeki sigara içme dürtüsünü bastırmak için baş parmağımın kenarındaki etleri kemirdim. Sol bacağım da gerginlikten seğiriyordu. Arada, nefesim ciğerlerimde sıkışıp kalıyor, başıma ağrılar giriyordu.

Araba, otluk bir arazide durduğunda, ayaklanıp neler olduğuna baktım. Yaklaşık 5-6 metre ilerimizde üç büyük araba park etmişti. İçlerinden ikisi arazi aracıydı, diğeri ise bizimki gibi minibüstü. Heejun da ayağa kalkmış ve arabanın kapısını açarak eli belindeki silahı çıkarmaya hazır bir şekilde aşağı inmişti. Moonbin ve Mingyu'ya, benimle birlikte gelmelerini işaret ettim elimle. Üçümüz arabadan indiğimizde koşar adımlarla Heejun'a yetiştik. Onu kolundan tutup arkama aldığımda, Mingyu ve Moonbin iki yanımızda, ikisinin de eli bellerindeki tabancalardaydı.

Ayağımın altındaki kuru otlar ezilirken kesik bir nefes aldım ve yaklaştığım sondaki arabanın sağ dikiz aynasından önde oturan kişiyi görmeye çalıştım. Oturan kişi siyah bir şapka taktığı için yüzü gözükmüyordu.

peiskos • lee jenoTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang