chapter 17: lie

395 61 22
                                    


   

"Ne zaman çıkar sence?"

Ensemde gevşek bir at kuyruğu yaptığım saçımdan çıkan bir tutamı kulağımın arkasına sıkıştırıp yaslandığım serin duvarın köşesinden kafamı çıkarttım ve sadece gece kulübünün tabelasının aydınlattığı hafif karanlık sokağa baktım.

"Çıkacak gibi durmuyor...Kapıda iki tane dev var. İçeri nasıl girelim?" Tek kaşımı sorarcasına kaldırıp başımı uzattığım yerden çektim ve yanımda siyah bisiklet yaka kazağı, siyah pantolonu, botları ve siyah deri ceketiyle dikilen Jeno'ya döndüm.

Hınzır bir şekilde gülümseyip çenesiyle hafifçe arkasını gösterdi. Gösterdiği yere baktığımda görevli girişinin olduğu kapıyı görmüştüm. Ben de onun gibi keyifle gülümsedim ve ellerimi yırtık siyah kotumun arka ceplerine yerleştirdim.

"Böyle şeyleri sevdiğimi biliyorsun. Nasıl hayır diyebilirim ki?"

Heyecanla ayaklarını yere vurup gülmüştü. Dışarıdan biri bizi görse flörtleştiğimizi düşünürdü. Ben de hafifçe kıkırdadım ve şakalaşırcasına onu omzundan ittirdim ancak hazırlıksız yakalandığı içi geri sendeledi ve arkasındaki büyük çöp bidonunu devirdi. Telaşla bana döndüğünde kulağım bizim olduğumuz yere doğru gelen ayak seslerindeydi.

Hızlıca Jeno'ya döndüm ve aramızdaki mesafeyi birazcık da olsa kapattım,"Ayak sesleri yakınlaşır yakınlaşmaz beni duvara ittir." Başını anladığını gösterircesine salladıktan sonra doğru anı bekledik. Kundura ayakkabının çiğnediği cam kırıkları dibimizden geldiğinde Jeno beni arkamdaki duvara doğru ittirdi ve kolunu, gelen kişinin yüzümüzü göremeyeceği bir şekilde duvara, başımın kenarına yasladı ve kafasını boynuma yaklaştırdı. Dudağıma sürdüğüm şeftali aromalı parlatıcıyı baş parmağımla sıyırıp Jeno'nun dudağının kenarına sürdüm.  Ellerimle ceketinin eteklerinden tutup aramızdaki boşluğu biraz daha kapattım.

Adamın ayak sesleri yanımızda durduğunda, sesli bir nefes verdi ve boğazını temizledi. Jeno ve ben şaşırmış gibi adama döndüğümüzde ellerini beline yaslamış bir şekilde bize baktığını gördüm. Utanmış gibi dudaklarımı birbirine bastırarak bir Jeno'ya bir de adama bakmıştım. Jeno kolunu duvardan çekip boğazını temizlemiş ve bana doğru kaçamak bir bakış atmıştı.

"Ah...gençler..."

Adama çekingen bir şekilde bakmayı sürdürürken, adam Jeno'ya dudağının kenarını göstermiş ve gülmüştü. "Şurada bir şey kalmış."

Jeno, elinin tersiyle dudağının kenarını silerken adam Jeno'nun omzuna dostvari bir tavırla vurmuştu. Jeno gülümseyip bana bakmış ve bir şey yapmamı ister gibi tek kaşını kaldırıp indirmişti. Verdiği sinyali anlayarak adama özür dilercesine bakmış ve Jeno'nun elini tutmuştum.

"Sanırım biraz ses yaptık, özür dileriz. Erkek arkadaşımın ayağı çöp kutusuna çarpınca..."

Adam elini boş ver dercesine sallamış ve gülümsemişti. "Açıklama mı istedim ben? Hadi ama, hepimiz genç olduk. Biliriz böyle şeyleri."

Gergin bir şekilde gülmüş ve özür diler gibi başımı hafifçe eğmiştim. Tam arkamı dönüp gideceğimiz sırada adam bizi durdurmuştu. Merakla ve gizlediğimiz gerginlikle ona dönerken o ceketinin iç cebinden bir şey çıkartıyordu.

Elimi, güvencemin olduğu belime atarken adamın çıkarttığı şeyin bir davetiye olduğunu gördüm. Davetiyeyi bana uzattığında Jeno'nun elini bırakıp davetiyeyi aldım.

"Yazan tarihte önemli biri burada kutlama yapacak. Bu davetiyeyle girebilirsiniz içeri. En üst katta VIP odalar da var, hani kullanmak isterseniz diye." Cümlesi biter bitmez göz kırpmıştı.

peiskos • lee jenoWhere stories live. Discover now