chapter 28: broken ashtray, like our hearts

178 30 14
                                    



"Ya sen, kafayı mı yedin? Nasıl böyle bir şey düşünürsün? Nasıl böyle bir şeyin olma ihtimalini düşünürsün?"

"Hâlâ beni anlamıyorsun, Yeoreum."

Alayla gülüp salon masasının etrafında dizili olan sandalyelerden birine tekme atarak yere düşürdüm. Dilimi dudaklarımda gezdirerek derin bir iç çektim.

"Ben seni gayet iyi anlıyorum, Jeno. Bu sistemi devam ettirme gibi bir ihtimalimiz yok. YOK! Olamaz da!"

Sinirden artık sesimin desibelini bile kontrol edemiyordum. "Sen dedin bana! Normal bir hayat yaşamak istiyorum dedin! Şimdi ne değişti?!"

Bana doğru sakin adımlarla yürüyüp ellerini uzattı. Ellerimi, 'bana dokunma' dercesine havaya kaldırıp ondan uzaklaştım.

"Cidden yıllardır aldığın eğitimi, o kadar emeğini çöpe atmak mı istiyorsun? Neden orayı daha iyi bir amaç için kullanmıyoruz?"

Gözlerimi kapatıp derin nefesler alıp verdim. Ellerimi saçlarımdan geçirip bir süre başımın üstünde kenetledim. Kenetli ellerim enseme kayarken gözlerimi açtım ve Jeno'ya donuk bir şekilde baktım.

"Sen vücudundaki yara izlerinin, sayısız kırılmış kemiğin farkında değil misin? Neden millettin bokunu biz temizleyelim? Bize ne mafya babasının uyuşturucu ticaretinden? Bize ne silah kaçakçısının peşinde gezen federallerden?" Ellerimi ensemden çektim ve sinirle üstümdeki siyah kazağımı çıkardım. Atletimle kalırken işaret parmağımla sol omzumdaki büyük kurşun yarasını gösterdim. "Ben bu yarayı aldığımda ondört yaşındaydım. ONDÖRT! Yaşıtlarımız ne yapıyordu? Okula gidip arkadaşlarıyla sokakta oyun oynuyordu! Oyun oynuyorlardı Jeno! Ellerinde silah yoktu! İsimlerinden başka bir şey bilmedikleri insanları öldürmüyorlardı!"

Sinirle burnumdan solurken kazağımı geri giydim. Dağılan saçlarımı umursamadan Jeno'nun omzuna vurarak yanından geçtim.

"Kimsesiz insanları alıp-"

Elime gelen ilk şeyi alıp Jeno'ya fırlattım. Seri bir şekilde yana kayarak attığım ağır küllükten kurtulmuştu. Küllük ise yere düşerek parçalara ayrılmıştı.

"Kimse o hayatı yaşamayı hak etmiyor! Hiç kimse! Anladın mı beni?! Birilerinin ellerine silah tutuşturup bayılana kadar onları eğitip sonra da insan öldürmeye mi göndereceksin?! Bu mu planın?!"

Bir yerdeki cam parçalarına bir de bana baktıktan sonra iç çekti. Eliyle alnını ovaladıktan sonra bir sandalye çekip oturdu. Nefes nefese bir şekilde dağılan saçlarımı düzelttim yarım yamalak.

"Her şey bittikten sonra ne sikim istiyorsan onu yapabilirsin. Eğer, ilerde garip bir şey sezersem Jeno, sana olan hislerimi çöpe atmaktan hiç çekinmem. Sakın, sakın beni oyuna getirmeye kalkma. Orası yok olacak, bir beton parçası bile kalmayacak."

Bir şey söylemesine izin vermeden salondan çıktım ve mutfağa girdim. Dolaptan kendime bir şişe su çıkarıp yarısına gelene kadar kafama diktim. Şişeyi bırakıp ellerimi tezgaha yaslayarak soluklandığım sırada, kapı çalmıştı. Hızlı adımlarla mutfaktan çıkıp kapıya ulaştım. Delikten baktıktan sonra beklediğim kişileri gördüğümde kapıyı açıp içeri girmeleri için kenara çekilmiştim.

Herkes içeri girdikten sonra sarılarak selamlaşmıştık. Geri çekilip yüzlerine baktığımda hepsinin arbededen dolayı ufak tefek yaralar aldıklarını görmüştüm.

Yukardan diğerlerini de çağırıp salona geçmiş ve geniş koltuklara kurulmuştuk. Jeno ise hâlâ bıraktığım yerde, sandalyede dirseklerini dizlerine yaslamış bir şekilde oturuyordu.

Mark, ekibine yaptığımız planı anlattığını söylemişti ve beni bağırmaktan ağrıyan boğazımla uzun uzun konuşmaktan kurtarmıştı. Shiah, Chenle ve Heejun, onlara anlattıklarımı Doyoung'a gizlice haber vermek için çalışma odasına geçmişlerdi. Mark'ın getirdiği tek tük teçhizatı kontrol etmiştik. İki ekibin sahada faaliyet gösteren üyeleri olarak biz, salonda kaldığımızda ise nasıl bir strateji yürüteceğimizi konuşmuştuk. İçinde olduğumuz ev yeterince büyük olduğundan Mark'ın ekibini yerleştirecek kadar oda da vardı.

Saat yeterince geç olduğunda ise Mark ve ben hariç herkes odalarına geçmişti. Bazı şeylerin biraz daha üstünden geçmemiz gerektiğine karar vermiştik.

İkimiz de, ortasındaki sehpanın ayırdığı tekli koltuklarda otururken konuya nasıl, nereden girsem diye düşünüyordum.

"Ne kırıldı?"

Mark'ın baktığı yere gözlerimi çevirdiğimde Jeno'ya atarak parçaladığım küllüğü görmüştüm. Gözlerimi devirerek oturduğum yerde biraz daha dikleştim. Bir ayağımı altıma alıp sesli bir nefes verdim.

"Küllük kırıldı."

Bana sorgularcasına tek kaşını kaldırarak baktığında 'ne var?' dercesine başımı salladım. Aynı ifadeyle bakmayı sürdürdüğünde ise ofladım ve yenilgiyle omuzlarım düştü.

"Jeno'yla kavga ettik."

Bir kolunu, koltuğun kolçağına yaslayarak tamamen bana döndüğünde gözlerimi kaçırdım.

"Anlatmak ister misin?"

Başımı iki yana sallayarak reddettim. "Hayır, aramızda kalsa daha iyi olur."

Elimi ona doğru uzattım. İsteğimi anlamış gibi montunun cebinden sigara paketi ve çakmağını çıkarıp elime koymuştu. Paketten bir sigara çıkarıp dudaklarımın arasına sıkıştırmış ve ucunu da çakmakla tutuşturmuştum. İçime derin bir nefes çekerken çakmakla paketi sehpanın üstüne bıraktım.

Sigarayı, dudaklarımın arasından çekip iki parmağımın arasına aldığımda dumanı dışarı üfledim. Mark da kendine bir sigara yakıp içine çektiğinde odanın içi çoktan sigara dumanıyla kaplanmıştı.

Sessiz bir şekilde ardı ardına sigara yakıp söndürmüştük bir süre. Kendimi daha fazla tutamayıp Jeno ile olan kavgamızı anlatmıştım. Yorum yapmadan beni dinlemişti sonuna kadar. Elbette seviştiğimizi anlatmamıştım, yıkılırdı.

"Onu izlememi ister misin?" demişti bitirdiği son sigarasını sağlam olan küllükte söndürürken.

Başımı sallayıp bitmek üzere olan sigaramdan bir nefes daha çektim. "Hayır, bir şey yapmaya kalkışacağını sanmıyorum." Konuşurken dudaklarımın arasından gri duman havaya karışıyordu. "En azından şu anlık bir şey yapacağını sanmıyorum. Gözüm üstünde zaten, bir şey yapmaya kalkarsa ağzını yüzünü dağıtacağım."

Ciddi olmama rağmen kıkırdamıştı. Ona kaşlarımı çatarak baktığımda daha da gülmüştü. "Özlemişim seni."

Başımı başka yöne çevirerek bir iç çekmiştim. "Yapma şöyle, Mark."

"Haklısın." dediğinde tekrar ona döndüm. Dudaklarında bir tebessüm, gözlerinde ise hoş bir parıltı vardı. "Güzel sözler, her şey bitince söylendiğinde daha etkili oluyor."

"Ne gibi?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

Bir iç çekip ayağa kalktı. Elini yanağıma koyup baş parmağıyla hafifçe okşadı.

"Seni seviyorum gibi."

👇🏻N E X T C H A P T E R👇🏻

peiskos • lee jenoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin