chapter 15: we are alone

446 64 43
                                    





"Pekâlâ, ne kadar istemesem de son kez üzerinden geçelim. Herkes beni duyuyor mu?" demiştim işaret ve orta parmağımı  hafifçe kulaklığıma bastırırken.

Herkesten onaylayan kelimeler geldiğinde derin bir nefes vermiş ve iyileşmeye başlamış   olan sol kolumu, siyah kısa kollu tişörtümün üstünden belime sarmıştım. Dirseğimi kolumun üstüne yaslayıp yumruğumu çenemin altına yerleştirmiştim. Gergin bir şekilde Shiah'nın bilgisayarındaki GPS programından iki araba hâlinde giden ekibimi izliyordum.

"Oraya sadece izlemek ve eğer ters bir şey olursa müdahale etmek için gidiyorsunuz. Sakın saçma salak bir şey yapmayın. Size buradan müdahale edemem."

Hepsinden onaylayan cevaplar aldığımda yeni gelen bilgisayar ekipmanlarının -duvara yaslanmış masanın üstünde iki büyük ekranlı bilgisayarlar, üç farklı klavye, bir tane de taşınabilir küçük mikrofon vardı- ekranından arka arkaya ilerleyen iki küçük kırmızı noktayı gözümle takip ettim. Haritada kırmızı noktalar ilerlerken sola doğru dönen yola yaklaştıklarını gördüm.

"Sola dön Jaehyun."

Kırmızı nokta biraz ilerledikten sonra dediğim gibi sola dönmüştü. "450 metre sonra durun. Arabayı saklayın ve arka sokakları kullanarak depoya gidin."

Gözüm sağ taraftaki bilgisayarın sol kenarındaki dikdörtgen pencereye takıldı. Buradan hepsinin nabızlarını görebiliyordum kollarına taktıkları özel yapım saatler sayesinde.

Parmaklarımı kulaklığımdan çekip derin bir nefes verdim. "Keşke Jaemin burada olsaydı. Şu an çok gerginim, keskin nişancımız olsaydı daha rahat olabilirdim. En azından burada yaptığımızdan daha iyi bir şekilde gözleyebilirdim onları."

Shiah elindeki muzlu sütü içerken arkasına dönüp hüzünlü gözlerle bana baktı. "Merak etme, buradan da halledebiliriz."

Elimle ilerleyen kırmızı noktayı işaret ettim sinirli bir şekilde."Şu an tehlikeye açık durumdalar. Ben silah kullanamıyorum, buradan car car konuşarak nasıl yardım edeceğim onlara?"

"Jeno onlarla, senden sonra sözünü dinlediğimiz tek kişi o. Bu kadar dert etme, geri dönecekler."

Ona dudaklarımı dişleyerek bakarken onaylarcasına kafamı salladım. Kendimi dediklerine ikna ettirmeye çalışıyordum.

"Evet, yapabilirler."

Shiah bana gülümsedikten sonra önüne dönüp muzlu sütünü içmeye devam etmişti. Derin bir nefes aldığımda, bilgisayardan ardı ardına gelen bip sesi dikkatimi dağıtmıştı. Masaya yaklaşıp ellerimi kenarına yaslamıştım gergin bir şekilde. Sağ bilgisayar ekranının sol üst köşesindeki nabızlardan biri düzensizdi.

Sol elimin işaret ve orta parmağını, sol kulağımın içindeki kulaklığa bastırmıştım hafifçe.

"Moonbin, neler oluyor?"

Birkaç hışırtıdan ve kıkırdamadan sonra Moonbin konuşmuştu. "Heyecan yaptım."

Gözlerimi devirerek kulaklığımı çıkardım ve masaya bıraktım. Shiah'nın yanındaki tahta sandalyeye oturarak masanın üstündeki mikrofonu kendime yaklaştırdım. Derin bir nefes aldıktan sonra yavaşça soluğumu bıraktım.

"Hiçbirinizin müdahalede bulunmanızı istemiyorum. Onları takip edecek ve sadece gözlem yapacaksınız, başka bir şey istemiyorum."

Shiah parmaklarını birkaç saniye klavyede gezdirdikten sonra benim tam önümdeki bilgisayar ekranında bir harita üzerinde giden, yanıp sönen iki kırmızı nokta karşımda belirdi.

peiskos • lee jenoWhere stories live. Discover now