chapter 11: a break

513 71 21
                                    





"Ne yiyelim?"

Otobüsten inip caddenin ortasında durmuş ne yemek istediğimize karar vermeye çalışıyorduk.

Moonbin, pizza ve hamburger istemiş, İtalyan özentisi olan Heejun bilmem ne soslu makarna, Jaehyun ve Shiah Kore Yemeklerinin olduğu bir restoranda yemek yemek istemişti. Jeno ve benim için ise ne yediğimizin bir önemi yoktu.

Herkes bir anda tek bir ağızdan konuşmaya başlayınca derin bir nefes alıp yüksek sesle onlara seslendim.

"Hey! Hey bir dinleyin!" Hepsi bana döndüğünde cebimden telefonumu çıkarttım."Yakınlarda bir park var oraya gidelim, ne yemek istiyorsanız oraya sipariş ederiz."

Fikrimi onayladıklarında kırmızı ışığın yanmasını bekledik. Beklerken telefonumdan istedikleri yemeklerin olduğu gideceğimiz yere yakın olan mekanlara bakıyordum. Yayaların geçmesi için yeşil yanıp bir şey ötmeye başladığında kafamı telefonumdan kaldırdım ve diğeriyle yürümeye başladım. Bizle beraber yürüyen ve karşıdan gelen o kadar insan vardı ki önümü zar zor görüyordum. Karşıdan gelenlerden bir adam yanımdan geçerken omzuma çarptığında yürümeyi bırakmadan omzumun üstünden sırtına baktım. Gri sweatinin kapüşonunu kafasına geçirdiği için saçını göremiyordum.

Karşıya geçtiğimizde trafik ışıklarının orada durdum ve gittiği yere baktım. Elleri ceplerinde yürürken omzunun üstünden yavaşça bana baktı. Yüzünü görme ihtimaline karşı gözlerimi kısarak ona baktım. Kendisine baktığımı görünce hızlıca başını önüne çevirdi ve hızlanarak gözden kayboldu.

Trafik ışığının oradan ayrılıp kalabalık kaldırımdan yürüyen arkadaşlarıma doğru koştum. En arkada kalmış olan Moonbin'i kolundan tutup kendime çevirdim. Şaşkınlıkla bana dönerken nefes nefese bir şekilde konuştum.

"Biri bana çarptı ve kaçtı,üstümü ara."

Konuşmamla elindeki telefonu cebine kot pantolonun cebine sıkıştırıp hızlıca ceplerime baktı. Arkalarından bizim gelmediğimizi anlayan diğer arkadaşlarım geri dönmüş ve anlamayan bakışlarla bizi izliyorlardı. Sokaktan geçenler de bize dönüp en az bir kere bakıyorlardı.

Üstümdeki siyah sweatin fermuarını indirip üstümden çıkardım, siyah kısa kollu tişörtümle kalırken pantolonumun arka ve ön ceplerine baktım. Pantolonumun bel kısmına bakarken, Moonbin sweatimi elimden almış ve herhangi bir şey bulma umuduyla bakınıyordu.

"Ne yapıyorsunuz?"

Jaehyun'un sorusu üzerine aranmayı bırakıp ona baktım. "Karşıdan karşıya geçerken kapüşonlu biri bana çarptı ve bir şey demeden gitti. Arkasından baktığımda o da dönüp bana baktı ve sonra kaçtı. Ne düşünmeliyim sizce? Normal biri miydi?"

Jaehyun derin ve sesli bir nefes verip eliyle alnını ovuşturdu. Moonbin, bana sweatimi bir şey olmadığını anlatırcasına gülümseyerek geri verirken endişe ve biraz da korkuyla etrafa bakınan arkadaşlarıma döndüm.

"Bu kadar paniğe kapılmana gerek yok bence. Kaba, özür dilemeyi bilmeyen biri olabilir."

Başımı geçiştirmek istercesine sallayıp geri sweatimi giydim. "Motele gidene kadar o tür şeylerden konuşmayalım."

Hepsi onayladığında tekrar yürümeye başladık. Sweatimin fermuarını çekip ellerimi ceplerime koydum. Uzun bir yürüyüşün sonunda haritada gördüğümüz parka vardığımızda kendimizi yeşil, parıl parıl parlayan çimenlerin üstüne attık.

Yeni budanmış koyu yeşil çalılıklar bir oyun parkının etrafını çevreliyordu geniş bir şekilde. Ağaçların boyu çok uzun ve gölgeleri de kocamandı. Bazı ağaçların dibinde yere serdikleri örtülerin üstüne oturmuş hasır piknik sepetlerinden çıkardıkları sandviç tarzı atıştırmalıklarını yiyen gruplar vardı. Biz ise güneşin göbeğine oturmuş aval aval etrafı seyrediyorduk. Gözlerimi biraz uzağımızda normal boyuttaki bir ağacın altında oturmuş gülerek sohbet 5-6 kişilik bir arkadaş grubuna sabitlemiştim. Onlara fazlaca imrenmiştim. Çünkü...mutlu gözüküyorlardı.

peiskos • lee jenoWhere stories live. Discover now