4. BÖLÜM

12.7K 562 142
                                    

Kan kokuyordum. o sıvı KANDI!
Kafamda kurumuştu ve iğrenç kokuyordu.

"Bebeğim kırmızı sana çok yakıştı..." saçlarıma baktığımda damla damla kan akıyordu.

"Kes sesini" diye bağırdım.
Bu durumdayken enisin dalga geçen hâliyle uğraşamazdım.

"Bu işin başlangıcıydı. Şimdi gelelim gerçek acıya" bundan daha kötüsü ne olabilir?

"Yere uzan!"
Yapıp yapmamakta kararsız kaldım... ama yapmak zorundaydım. Enise bakarak meydan okudum korktuğumu anlamaması gerekiyordu ve yere uzandım.

Ah ölücem! burası ne kadar toz içinde...
Bir kaç kere öksürdüm. üst üste hapşırdım. Burnum kaşınıyordu.
Dayan bitecek!
Mesut denen adama sinirli bir şekilde baktım.
"Daha temiz bir yere getiremez miydin?" Diye sordum.

"Güzelim taktığın şeye bak birazdan acı içinde kıvranacaksın ve taktığın şey temizlik mi? Cidden değişik birisin" mesutun o kalın sesini duymak istemiyordum.

bacaklarım çok acıyordu bu acı nasıl geçecekti? Başta bir şey hissetmemeye çalıştım ama acı hissedilmeyecek gibi değildi.

"Bu ellimdeki tuzu görüyor musun? Bunu yaralarına dökeceğim"

İşte bu çok fazlaydı!

Gözlerimi kapatım ama sonra dedim ki 'gözlerini kapatınca acı geçmiyor ki... yine aynı'
***
Bu tuz yaralarımı çok acıtıyordu dayanacak gücüm kalmamıştı. Tutmaya çalıştığım gözyaşlarımı serbest bıraktım. Durmadan gözlerimden yaş geliyordu!
Ah tanrım! Artık bitsin o kadar acıyordu ki... kardeşini düşün. Sen acı çekeceksin ama o hayaline kavuşacak.

"Pes edebilirsin"  enisin sesi niye üzgünmüş gibi geliyordu ki... ya da ben artık acı çekmekten ne dediğimi bilmiyordum.

"Hayır!"
Ben pes edemezdim kardeşimin hayaliydi yürüyebilmek. Onun hayalerini yıkamazdım.

Annemden nefret ediyordum. Beni hiçbir zaman anlamadı. Normal bir  anne gibi olsaydı ne olurdu?

Beni kendimle bıraktı... hiç yanımda olmadı. Onun gözünde hep yabancıydım. Bu yüzden aramızdaki bağ zayıftı. Üvey babam, savcıyı bugüne kadar hiçbir zaman babam olarak görmedim. Onu sevseydim, iyi biri olduğunu düşünseydim. Onu babam yerine koyabilirdim.

Ama hayır karakterimiz zıt!
"Niye hiç tepki vermiyorsun?"
Mesutun sesiyle ona döndüm. Bana şaşkın bir şekilde bakıyordu. Bende onun yerinde olsaydım kendime şaşkınca bakardım. Bu kadar acı çekerken tek kelime etmemiştim. Ben derin düşünceler eşliğinde tavanla iki saat bakışmışım. Onların da şaşırması normaldi.

"Acıyı içimde hissediyorum" dedikten sonra gözlerim kapandı.
***
Gözlerimi açtığımda yatak odamdaydım ve tepemde elif vardı.

"Ah sonunda... uyandın. İyi misin?" Diye sordu.
Nasıl iyi olabilirdim ki...
"Canım çok yanıyor" dediğimde elif üzgün bir şekilde bana bakıyordu.

"Yaptığın şey çok cesurcaydı ama şuan çok kötü görünüyorsun." Kendimi doğrultum ve bacaklarıma korku içinde baktım.

"Halime baksana, her yerim kan! Ve izleri kalıcak"
"Seninle konuşmamız yarım kalmıştı.
Benim özel gücüm şifa yani o yaralarını iyileştirebilirim." Elif üzerimdeki yorganı çekti ve bacaklarıma dokundu.

"Elif bu inanılmaz! Yaralarım iyileşti." Elifin şifacı olmasına çok sevinmiştim.  ben bu izler sonsuza kadar sürecek sanmıştım. Bu mucize değilde neydi?

Artık bir acı hissetmiyordum. Bedenim iyiydi ama hâlâ ruhumda o acıyı hissedebiliyordum. Dehşet ACIYDI!

kendimi çok iğrenç hissediyordum.
"Ben bir duş alsam iyi olucak" dediğimde elif gülümsemişti ve burnunu kapatı.
"Bencede! Bu ne koku ya..."

Kim bilir hangi hayvanın kanını bana atmışlardı.
Pislikler!
***
Banyoya girdiğimde kendime ılık bir su hazırladım. Ve bitki özlü şampuanımı saçıma bolca köpürtüm.
Bu şampuanın kokusu bana bir ormanın içindeymişim gibi hissetiriyordu.
Elif içerde beni bekliyordu. O yüzden erken duş almaya çalışıyordum. Duştan sonra havluyla kendimi kurutum. İç çamaşırlarımı giydim. Üzerime deniz mavisi cepli bir gömlek giydim. saçlarımı havluyla kurutmayı sevmezdim ve kendi halinde bırakarak elifin yanına gittim.

"sana bu okula ilgili vermem gereken bazı bilgiler var. Mine hanım söyledi. Bu görevi bana verdi."

"Tamam dinliyorum"

Elifin üzerinde çiçekli kısa şortlu bir tulum vardı. Ve saçları kestane rengindeydi. Gözleri ela, teni esmer burnu ise ufacıktı. Genel görüntüsü tatlıydı. Elifi incelemeyi bıraktım ve onu dinlemeye başladım.

"Biliyorsun Okulumuzda sayısızca katlar var... haftanın yedi günü bizim için çok önemlidir. Her gün bir şeyi ifade ediyor. Mesela pazartesi günü okul olduğu için sınıf katına gideriz. Ve hocalar herkese gücü ile ilgili bilgi verir... normal dersler içinde salı günü gideriz...Ve çarşamba günü iyilik ve kötülük üyeleri şehire iner. Ama asla aileleriyle görüşemezler. Aksi taktirde mesut ağzımıza sıçar!" Dediğinde gülmüştüm.
"Şehire neden iniyoruz?" Diye sordum.

"Çünkü her grup kendi grubu için mücadele etmek zorunda. Bunu bir yarış olarak da düşünebilirsin. İnsanlara kim daha çok iylik yapacak? ya da kim daha çok kötülük yapacak? Ama kesinlikle eğlenceli dakikalar geçiriyoruz"
Burası çok değişik bir yerdi normal hayattan farklıydı.

"Herkes kendi üyesiyle mi gidiyor?"
Daha üyelerimle tanışmamıştım.

"Evet, diğer günlere geçelim. Perşembe sonuç günüdür ceza ve ödül vardır."

Kafam çok karışmıştı, bunları nasıl aklımda tutacaktım.
"Cuma büyük gündür. Çünkü kötüler bir hamle yapabilir. Cumartesi ve pazar günüde istediğin gibi takılabilirsin."

"Desene her gün olaylı"
Sadece bir haftasonu vardı. Elif ayağa kalktı.

"Son bir şey... yeni üyeler gelir ve onları kendi grubumuza koymak için mücadele ederiz."

Bu hem iyilik hem de kötülük için geçerliydi.
"Ben şimdi gidiyorum... sen dinlen. Ve yarın üyelerinle tanışacaksın" elif gittikten sonra bende gözlerimi kapattım.
Kendimi çok yorgun hissediyordum.

Sizce en güzel gün hangisiydi?
Elif iyi biri mi?
Bölümü nasıl buldun?

ATEŞİN VARİSİWhere stories live. Discover now