45

5.3K 273 90
                                    

"Beni hatırlamıyorsun bile." Dedim güçlükle. Böyle söylemesi bir şeyi değiştirmiyordu.

"Ben kendimi hatırlıyor muyum peki? Geçmişim tamamen boş. Sadece iki yılı hatırlıyorum. Ama sen en azından güzel anılarını hatırlıyorsun." Onun için de hiç kolay değildi. Farkındaydım fakat yediremiyordum işte.

"Bu hale nasıl geldin? Daha doğrusu bu işlerin içine nasıl giriştin?" Dediğimde yeniden koltuğa geçip oturdu.

"Uyandığımda kendimi mezarlıkta buldum. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Kafada her şey silinmişti. Yoldan geçen birinden yardım istedim. Yardım istediğim kişi de arkası sağlam bir mafyaymış. Beni yanına aldı. İki sene kısaca böyle geçti."

"Uyandığında üzerinde yara falan var mıydı?" Dediğimde düşündü bir süre.

"Yoktu. Sadece başımda yara vardı." Dediğinde içime kurt düştü. Kafasına darbe almıştı. Fakat onun dışında vücudunun hiçbir yerinde yara yoktu. Haluk onu kesin öldürmüş olurdu çünkü. Bu işin içinde Acar vardı. Ama her şeyden önce en büyük sıkıntı Alpay'ın hafızasının iki senedir gelmemiş olmasıydı. Geçici hafıza kayıpları yirmi dört saat içinde geçerdi. Fakat Alpay iki senedir bu haldeydi.

Kalıcı hafıza kaybından mı korkuyorsun?

İçimde büyüyen endişe yüzüme vurmuş olacak ki bana seslendi.

"Ne düşünüyorsun?"

"Kafandaki yara izine bakabilir miyim?" Dediğimde bir şey demedi. Yanına ilerleyip işaret ettiği noktaya baktım. Yara izinden derin olduğu belliydi. Beynine zarar vermiş olma ihtimali vardı.

"O adam seni kurtardıktan sonra hastaneye gittiniz mi?"

"Sadece dikiş atıldı." Dediğinde sabır çektim.

"Ölebilirdin."

"Senin açından bir şey değişmezdi. Aslında benim açımdan da bir şey değişmedi ya." Dediğinde ellerim saçları arasında öylece kaldı. Bu bir pes ediş miydi yoksa umursamayış mı?

"O zaman sana söyleyeyim. Beyninde kalıcı bir hafıza kaybı olabilir. İki sene geçmiş olmasına rağmen hala hatırlamıyorsun hiçbir şeyi." Kafasını kaldırdığında ellerim yüzüne indi. Yaşadığı hüzün müydü yoksa başka bir şey mi emin olamıyordum.

"Şaşırmadım." Ellerimi suratından çekerken bozuntuya vermemeye çalıştım.

"Neden olumlu düşünmeye çalışmıyorsun? Sana sadece olabileceğini söyledim. Oldun demedim. Sonradan her şeyi hatırlayan insanlar oluyor."

"Hiçbir şeyi hatırlamayan kesimi ne yapacağız?" Dediğinde derin bir nefes verdim.

"O kesimden olmayacaksın."

"Nereden biliyorsun?"

"Çünkü söz verdim." Söylediğim cümleyle bana alayla bakarken ayağa kalktı.

"Bir boka yaramayacağını ikimiz de iyi biliyoruz." Yanımdan geçip pencereye doğru ilerlerken kolundan tuttum.

"Yaşananları öğrenmek istemiyor musun?" Dediğimde arkasını dönüp kısa bir bakış attı.

"Geçmişin bir önemi yok. Ben ihtiyaç duyduğuma bakarım."

...

Sabahın erken saatlerinde kalkıp kendimi hastaneye atmıştım. Dün yaşananlar kafamdan bir türlü gitmemişti. Söylediklerinden sonra bugün geleceğine dair bir umudum kalmamıştı. Duygu'nun kanını almışlardı fakat o hala ortalarda yoktu. Bu yüzden hastaneye Nil'i çağırıp Duygu'yla onu eve göndermiştim.
O sırada odamın kapısı hışımla açılınca irkildim.

DUYGUNUN ÖTESİNDE +18Where stories live. Discover now