Bölüm 14

2K 216 115
                                    

Ömer Sancaktar

Nasıl mümkün olabildi? Sanki ihtiyacı varmış gibi, geldiği günden beri her şeyi yeteri kadar zorlaştırmamış gibi. Daha da güzel olmaya hakkı var mıydı? Fethetmediğin bir metrekare, yutturmadığın tek cümle kalmadı; bundan fazla ne istiyorsun Aymaz?

İlk gün tamam demiştim, bu kadın çok güzel işe almam haksızlık olur. Konuştukça bir kadını sadece çok güzel bulduğun için işe almaman da haksızlık değil mi Ömer diyen ses de haklı gelmeye başladı. Kadın bir de zekiydi çünkü. Tek suçu güzel olmak mıydı? Güzel olmak, tatlı olmak, iyi olmak, merhametli olmak... İnsan paketin bu kadar kapsayıcı olacağını en başından bilemiyor tabi.

Neyse dedim, çok güzel bir kadınla da herkes gibi çalışabilirim. Güzel kadınlarla hep çalıştım, çalışıyorum, çalışacağım. Cinsel içgüdüler uğruna harcayamam bu kariyeri sonuçta. Gidip o güzel kadına aşık olacağımı tahminleyemedi ama şu siktiğimin beyni.

Şimdi karşımda, incecik parlak kumaştan mavi bir elbise giymiş. Çok güzel, çok çok güzel. Bir de epey sinirli ve kırgın. O küçük burnunu havaya dikip beni ve yanımdakileri öldürmek ister gibi bakacak kadar gözü kara. Böyle bir ortamda, muhtemelen aileden de birileri var diye bir şey yapmayacak kadar mantıklı. Bu hayatta istediğim, istediğimi bile bilmediğim ne varsa hiç eforsuz hepsini küçücük bedeninin içindeki koca yüreğine sığdırmış karşı masamda oturuyor.

Oturuyordu yani, bir anda ayaklanıp gidecek ne yaşadığını yalnız Allah bilir? Bir rahat dursa. Bir saniye sakince onu izlememe, onun için endişelenmememe, kendimi affettirmeme izin verse. Peşinden gitmek isteyen yanımı zor zapt ediyorum. Henüz değil. Ben bir ihtimal kaldırsam, konuşulacakları Hazal kaldırmayacaktır. Tamam, ben asla kaldıramayacağım. Arkasından bir tek kötü kelime bile duysam kaldıramayacağım. Konuşanı oraya gömene kadar geçmeyecek içimdeki sinir biliyorum, ki bu da hiç yakışık almaz. Böylesi bana bile fazla. Kendimi ikna edip yanımda konuşulanları dinliyormuş gibi yapıyorum bir müddet daha.

Yirmi iki dakika oluyor, ne bir ses ne bir soluk. Mesajlarıma da aramalarıma da dönmüyor Hazal. Nehir de yanındaki Ali ile fazlasıyla meşgul, kuzeni aklına gelecek gibi değil. Bir kez daha ararken artık ayaklanıyorum. Yanımdakilere bir açıklama yapmıyorum en yakın kapıdan çıkarken. Sabrım taşıyor, vur deyince öldürüyorsun Aymaz. İlla ki tutup kolundan çekip almam mı gerek anlaman için? Bunu sen istedin güzelim. Şirket mi öğreniyor, tüm kainat bilsin anasını satayım. Sıkıysa da konuşsunlar! Burada yok. Tekrar arıyorum, bu kez telefonu da kapalıya düşüyor. Kadınlar tuvaletine dalıyorum hızla, bomboş. Tam ön tarafa geçeceğim sırada koşuşturan garsonları, siren seslerini fark ediyorum.

Çok kısa bir an yürümeyi bırakıyor ayaklarım. Hayır! Bu kadar da değil. Hazal ile ilgisi yok, o sapasağlam. Başka biri, çok içen biridir. Alkol zehirlenmesi falan muhtemelen. "Bir kadın müdahale etmiş çocuğa." diyen genç çocuğu kolundan yakalıyorum hızla.

"Ne taraftalar?" Bir an irkilip afallasa da eliyle diğer çıkışı işaret ediyor. Görmeden biliyorum o kadını, çok iyi biliyorum hem de. Hızlanıp koşuyorum çocuğun gösterdiği yöne doğru. Allah kahretsin!

Açık havaya çıkmamla kalabalık bir çemberin ortasında kalmış Hazal'ı görüyorum. Her şeyden önce bedenini tarıyor gözlerim, fiziksel bir hasar yok. Ama öyle bir bakıyor ki Aymaz. Ciğerime saplanıyor o bakışı. Darmaduman, yalnız ve dimdik. Sonra başını eğip ellerine bakıyor, uzaktan da olsa ellerine bulaşmış kanı seçiyorum. Oraya bakma güzelim, "Hazal!"

Kuzeninizi Evlendirme Sanatı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now