Bölüm 20

1.7K 180 82
                                    

"Dün akşam çok geç geldi Nehir odaya, ağzını açmadan da yattı uyudu. Biraz abarttım galiba bu sefer Ömer, ben uzun bir yola girerler diyordum bu daha çok çıkmaz sokak oldu."

Karşımdaki kısık mavi gözlere bakarken bir cevap bekliyorum, mümkünse içime su serpecek bir şeyler ama ağzını açıp "Hı hı..." diyor sadece sevgilim. Sonra da elindeki çatala bir zeytin takıp yemem için uzatıyor. Refleks olarak ağzımı açsam da çekirdeği çıkardıktan sonra itirazı basıyorum.

"Hı, hı ne demek ya? Dinlemiyor musun sen beni, Allah aşkına?"

"Güzelim dinliyorum, dinlemez olur muyum? Ama kırk yılın başında baş başa kaldık, kahvaltı yapabiliyoruz rahat rahat. Nehir ve Ali'yi mi konuşalım gerçekten?"

Şimdi öyle düşününce, haklı. Ay haklı adam ya, sabahtan beri vır vır vır konuşuyorum. "Yok, tabi konuşmayalım canım. Bize ne milletten? Ee... Sen anlat o zaman, nasıl sizinkiler?" Ayağımı da dizimin altına alıp aramızdaki tepsinin izin verdiği kadarıyla Ömer'e yaklaşıyorum. Öyle bakmayın hiç! Evet, teyzemin evladını belki biraz sattım ama. Ay, sattımsa da gelecekteki yeğenlerinin babası için sattım bir şey demez Nehir.

Başını iki yana sallayıp bu kez de peynir uzatıyor, onu da kabul ediyorum. "Cık. Boş ver bizimkileri de. Seni biraz besleyelim sonra da sevelim."

Tek kaşımı kaldırıp ağzımdakileri hızlı hızlı yutuyorum, "Ne geçiyor senin aklından acaba?" Benim an itibariyle hiç hoş şeyler geçmiyor çünkü. Üzerine oturduğumuz yatak, altında sadece bir eşofman altı olan Ömer, ıslak saçlarım, üzerimdeki Ömer'in kıyafetleri... İkinci turu dönecek bir çift gibiyiz daha çok, aa olmaz! Yok!

"Kıpkırmızı oldun Aymaz, her ne düşünüyorsan çok isterim tabi ama. Ben seni biraz dinlendiririz belki diyordum, saat daha erken nasılsa."

"Birlikte mi uyuruz?" Ömer'in sırıtan suratını görünce düşünmeden konuştuğuma pişman oluyorum. Cin gibi insanım ben normalde, ya. Of.

Bana cevap vermek yerine neredeyse bitirdiğimiz tepsiyi odadaki servis arabasının üzerine bırakıyor. Sırıtan ifadesini hiç bozmadan yanıma geliyor, uzattığı eliyle ayaklanıyorum. Nereye, nasıl diyemeden kendimi yatağa uzanmış yanına beni çağıran bir Ömer Sancaktar ile karşı karşıya buluyorum. Bu benzersiz davete hayır diyemiyorum, açtığı kollarının arasına girip başımı göğsüne yaslıyorum. Başta biraz garipsiyor bedenim bu durumu, atan bir kalbin üzerinde uzanmaya alışık olmadığı için hak veriyorum kendisine. Birkaç kez kıpırdansam da sonunda hissettiğim sıcaklığa direnemeyip gevşiyorum. Ömer de nihayet sakinleştiğime ikna olunca beni daha çok sarıp kolumun tekini usul usul okşamaya başlıyor. Ama tam alıştık derken, olacak iş mi bu canım? Kafamı kaldırıp göz göze gelmemizi sağlıyorum,

"Böyle şeyler yapamazsın ama!?"

Işıl ışıl mavileri eğdiği başıyla birlikte daha da yakınıma geliyor, dudaklarını burnumun ucuna değdirip uzaklaşırken mırıldanıyor. "Sen neler yapıyorsun, ben ağzımı açıyor muyum?" Anlamadığım için çattığım kaşlarımı görünce bakışlarıyla örtünün altında kalan bacaklarımızı işaret ediyor. O anda adama sarmaşık gibi sarıldığımı idrak ediyorum. Ama ben uyurken hep bacağımın arasına yastık alırım canım, ne yapayım yani?

Yavaş hamlelerle bacaklarımızı ayıracak oluyorum, müsaade etmeyip bacaklarımı kıstırıyor. "Kal böyle, gitme bir yere."

Dünden razı olduğumdan olsa gerek hemen ikna oluyorum. Ömer'e iyice dolanıp gözlerimi kapatırken mırıldanıyorum, "Gitmem."

*

"Günaydın güzelim, sabah kahvaltısına toplantı koymuşlar maalesef. Bitince seni bulurum, kendine dikkat et." Ömer 08:50

Kuzeninizi Evlendirme Sanatı (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin