Bölüm 24

1.6K 179 139
                                    

"Oğlum, bir kahve iç en azından. Ayıp olacak insanlara vallahi. Hazal, sen de bir şey söylesene kızım!" Hiç istemesem de son bir saattir Emir'e yalvarmaktan bitap düşmüş Nihan'ıma kayıtsız kalamıyorum.

"Yani ben anlamıyorum ki, nereden çıktı bu huylar? Zaten tanıştınız Emir, alt tarafı birlikte bir yemek yiyelim istiyoruz."

Kollarını önünde birleştirip kafasını iki yana sallıyor ağır ağır, "Valla ben kimseyle tanışmadım o akşam. Adı Ömer'miş, iyi güle güle kullansın. Başka da bir şey bilmiyorum." Gönlü kırılmasın dediğin adam da bu Ömer, emin misin sevgilim? Şahsen, gönlünü de kafasını da kırsan ben sorun etmem.

"Abi, senin tanışmaman sevgili olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Biliyorsun, değil mi?" Ben çok emin değilim çünkü bildiğine...

"Ben tanımıyorum kardeşim, Allah Allah. Bak tanışmıyorum da demiyorum, ben bu ilişkiyi tanımıyorum. Sevr antlaşması gibi düşün, bu devlette hükmü yok." Hayretle açılan ağzımı zor kapatıyorum. Konu nasıl TBMM'ye gelebildi?

"Deli. Gerçekten deli senin bu oğlun. Devlet başkanı falan sanıyor bakın bu kendini."

Yüzünü buruşturup kafasını diğer tarafa çeviriyor Emir Aymaz. Annem de iki elini havaya kaldırıp çıkıyor mutfaktan, "Allah'ım sen benim çocuklarıma akıl fikir ver! Millet ikinci kuşak torunlara geçti, ben daha bunları büyütüyorum..."

Uzaklaşan sesi ile sonrasında ne dediğini tam olarak anlayamasak da konuya hakim olduğumuz için kimse istifini bozmuyor. Emir camdan dışarıyı, ben de onu seyrediyorum bir süre. Ne sonra benden tarafa bakmaya lütfediyor Emir Bey. Gözlerinde gördüğüm parıltıyı çözemeden konuşmaya başlıyor,

"Tamam, bir şartla kabul ediyorum. Nehir'in istemesindeki arkadaşınızı da davet edeceksiniz?" Havaya kalkan tek kaşından, kıvrılan dudaklarından biliyorum Melek'i kastettiğini. Biliyorum ama son bir umut,

"Müge mi?"

Yapma der gibi bakıyor bana, "Cık."

"Ece, o zaman?"

Kafasını iki yana sallayıp ağzını açmıyor bile bu kez Emir. Allah, tependen baksın inşallah senin!

"Melek?"

Ellerini çözüp masanın üzerinden bana doğru eğiliyor, ağır ağır sallıyor kafasını. "Melek."

Kendi kardeşine bile şov yapma fırsatını kaçırmayan bu adamın karşısında hiç şansı olmayan, Melek... Karşımdaki şeytanı insafa getirmek için daha açık konuşmaya çalışıyorum,

"Melek bizim çok yakın arkadaşımız, şaka değil bu. O kızı üzersen, ne Nehir ne ben affetmeyiz."

Başını yan bir şekilde eğip onaylarken rahat bir tavırla arkasına yaslanıyor, "Kabul."

Ay yok, olmayacak bu böyle. Yapamam. "Kabul falan değil. Tanışma tamam, vazgeçtim ben. İstemiyorum hiçbir şey, uzak dur Melek'ten."

Ayağa fırladığımı, işaret parmağımı da yüzüne yüzüne savurduğumu sonra fark ediyorum. Biraz sakinleşebilmek adına bir bardak su doldurup içiyorum.

"Sen beni mi kıskanıyorsun, sıpa?" Bugün beynini kullanmamaya yemin etmiş abime dönüyorum. İki saattir konuşuyorum, bunu mu anladın gerçekten?

"Ne alakası var? Korkuyorum sadece. Melek gerçekten iyi bir dost, kaybetmek istemiyorum. Senin de ilişkilerindeki istikrarlı tavrın ortada. Hiç öyle bakma bana." Ay o şaka yapan dilin kopsaydı senin Hazal! Kırk kere söyledin, al bak şimdi.

"Sen bir dost kaybedersin annem bir gelin kazanır, hiç belli olmaz sıpa."

Yüksek perdeli zorlama bir kahkaha atıyorum, "Sen ve evlilik?"

Kuzeninizi Evlendirme Sanatı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now