Bölüm 27

1.5K 169 112
                                    

"On İkinci Gece'ye bilet almış adam ya, durup durup hayret ediyorum. Sen acaba Google'dan bakmadan Shakespeare yazabiliyor musun, daha?"

"Bilet bulduğumuza şükredeceğine hala söyleniyorsun ama Hazal'ım, balım, çiçeğim. Kıskanıyor musun yoksa sen?" Şüpheyle bana dönen bakışlarını hissedince gözlerimi bir anlığına yoldan çekip teyzemin evladına doğru deviriyorum.

"Saçmalama. Ama doğru söylüyorsun, Melek'im ya hemen bize söyledi de yer bulabildik neyse ki. Böyle böyle başaracağız."

"Melek, bir tanedir."

"Canım, ca-nım." Arabaya nihayet tiyatro sahnesine paralel bir sokakta yer buluyoruz. Nehir ile birlikte çantalarımızı almış tiyatroya adımlarken çalıyor telefonum.

Ömer. "Efendim hayatımın anlamı, bir tanem, bebeğim?"

Kahkahası doluyor önce kulağıma sonra cümleleri ulaşıyor, "Böyle yaparak suçunu hafifletemezsin, Aymaz."

Sırıtan sesimle yanıtlıyorum, "Emin misin?"

Bir kez daha gülüyor Ömer, "Değilim. Ama bu kadar kolay da olmamalı. En azından oyun bitince yanıma gelip gönlümü almalısın, güzelim."

"Hmmm, öyle mi diyorsun? Ama oyun zaten geç biter. Bir de sana gelip gönlünü almama bir saat beş dakika desek, e senin evden benim ev de yarım saat sürer en iyi ihtimalle. Yarınki toplantı için sunumun üzerinden geçmem gerekiyor ona da bi' bir saat ver, çok yol yaptım duş almadan asla uyuyamam. Çok, çok geç olur Ömer." Kocaman açtığı gözleri, havaya kaldırdığı elleri ve oynattığı dudakları ile sessizce konuşan Nehir'e bakarken kıkırtımı zor bastırıyorum. Asıl sana pes kuzen. Ne var yani bu gecelik sunuma Ömer baksa, benim çokomelli işlerim var görüyorsun?

"Beş dakikada gönlümü alacağından emin olman mı, yoksa sırf seni görebilmek için sunuma bakacağımdan emin olman mı?"

Ne? "Hı?"

"Hangisi beni daha perişan bir adam yapar, onu soruyorum güzelim? Eser senin, kararı da sen versen daha doğru olur." Yaa ama, ama...

"Aşk olsun, Ömer. Ne demek perişan falan? Çok aşıksın sadece, sevgilim. Olabilir böyle şeyler, niye kendine bu kadar yükleniyorsun?" Artık bastıramadığım kahkahalarımla birlikte Ömer de ben bitmişim ses tonunu bir kenara bırakıp bana eşlik ediyor.

"Öyle olsun, sevgilim. Sunuma ben bakacağım. Burada kalırsın gel git yapma o saatte, duş alırken de sana yardımcı olurum ben hem; merak etme."

Öhö öhö! X-rayden geçen insana da bu yapılmaz ki. "Oldu o zaman, öpüyorum canım ben seni. Gelince şey ederiz onları artık."

"Ben öpme hakkımı da gelinceye saklıyorum, güzelim. İyi seyirler size, dikkatli olun." Telefonu kapatmamla birlikte Nehir'in manidar suratıyla burun buruna geliyorum.

"Artık ne konuştuysanız kıpkırmızı oldun!" Hiç sorma kuzen, hiç sorma çünkü inkar edeceğim.

"Ay üstüme iyilik sağlık, ne konuşacağız canım? Sunuma bakacak işte Ömer, sağ olsun. Hem sen yazdın mı Melek'e, gelmişler mi?"

"Evet evet, içeride oturuyorlarmış. Gel biz birer kahve alalım kafeteryadan, tam oyun başlayınca gidersek belki ilk yarıyı sağ çıkarırız."

"Mantıklı." Nehir'le anonsa kadar kafeteryada oyalanıyoruz, oyunun başlayacağını ilan eden ses ile birlikte alana giriş yapıyoruz. Allah utandırmasın, Emir Aymaz yeteri kadar utandıracak çünkü.

İkinci sırada olan koltuklarımızın tam yanında oturan annemin doğurduğu şahsiyeti ensesinden tanıyorum. Geniş geniş oturmuş yine, zavallı Melek'im değmemek için en kompakt haline bürünmüş. Ne kadar rol kesmeye çalışırsan çalış, içindeki öküzü saklayamıyorsun işte...Tam Melek'in oturduğu koridor başına gelince sohbete dalmış ikiliyi önce öksürüğümle sonra da sesimle rahatsız ediyorum,

Kuzeninizi Evlendirme Sanatı (Tamamlandı)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن