Bölüm 29

1.5K 167 134
                                    

Ömer Sancaktar

...

Pembe bir ateş parçası 0/0

Bana bozuk atan güzel gözler 0/0

Muhtemelen Filiz'e zarar vermemek için sürekli eğilip bükülen parmaklar 0/0

Son on iki dakikadır ödül töreninin yapıldığı salonda Hazal'a ait hiçbir ize rastlayamamak içimi sıkmaya başlıyor. Çare olacakmış gibi kravatımı gevşetip yanımda konuşan Alparslan, Timur ve Filiz'e odaklanmaya çalışıyorum. Olmuyor. Nereye kayboldun yine güzelim?

Bir beş dakika daha veriyorum sözde ihtiyaç duyduğu tuvaletten dönmesi için... Bir üç yüz saniye kadar daha.

"Değil mi Ömer?" diyen Filiz'e verecek bir cevabım olmadığı için sıkıntıyla itiraf ediyorum.

"Dalmışım Filiz, kusura bakma. Ne diyordun?"

"Sabah kahvaltıyı birlikte yapalım mı? Daha konuşacak çok şey var." Koluma uzanan elini uzaklaştırmak istesem de nezaket sınırları çerçevesinde kalmak adına bir tepki vermiyorum. Alparslan ve Timur onaylamış muhtemelen bu teklifi ama şu anda bu teklife verebileceğim yanıt ve daha pek çok şey için ihtiyaç duyduğum kadını bulamıyorum. Son iki yüz yirmi saniye.

"Hazal'a bir sorarım, ona da uyarsa katılırız."

"Ooo..." diyen Alparslan'a göz devirmek dışında bir tepki vermiyorum. Seni de bilmesek, kardeşim.

"Hazal'ın, ay pardon Hazal Hanım'ın katılmak isteyeceğini pek sanmıyorum. Beni pek sevemedi bence." Pek biraz hafif kalsa da Filiz'e katılmak durumunda kalıyorum. Bunu Hazal'a sormam bile hata olur.

"O zaman gelemeyeceğiz Filiz."

Yüzüne verdiği garip şekiller son bulduğunda ağzını açıp bir cümle kurma zahmetine giriyor, "Ömer, anlıyorum ekibine değer veriyorsun ama kırk yılın başı bir araya gelmişiz. Beni kıracak mısın?"

Filiz gibi bir kadının anlayacağına emin olduğum şeyleri bile isteye kulak ardı edişine şaşırsam da bir tepki verecek kadar kıymetli değil gözümde, bu yüzden direkt olarak konuyu kapatmayı seçiyorum.

"Ekibime değer verdiğim ve onlardan birini de yalnız bırakmayacağım doğru ama Hazal benim sevdiğim kadın, Filiz. Ona verdiğim değerin bir kıstası da kıyası da yok."

Filiz'in gerilen surat ifadesinin aksine Alparslan ve Timur beşlik simit gibi sırıtıyor. Sevdiğim kadın kelimesi bir tek benim kulağıma mı yetersiz geliyor? Özellikle de bu aralar.

"Yaa! Neyse, ne canım? Sen kaybedersin Ömer'ciğim, nefis kahvaltı soframızdan bir fotoğraf atarız artık sana." Sunduğu yapay neşe karşısında hafif bir tebessüm dışında tepki vermiyorum. Sıfır.

Kadınlar tuvaletine bakmak üzere yanlarından ayrılırken ekibe hızlı bir veda da ediyorum, bu saatten sonra Hazal'ı bulsam bile geri dönmeyiz. Kadınlar tuvaletinde, sigara içme alanında, son olarak barda da aradığımı bulamayınca odaya gitmeye karar veriyorum. Asansöre ulaşınca artık beni iyiden iyiye boğan kravattan kurtuluyorum, gömleğin birkaç düğmesini de açıyorum ama fayda etmiyor. Cebimden çıkardığım kartı okutup odanın kapısını aralıyorum. Hazal'ın üzerindeki halinden eser kalmamış, öylece yerde duran pembe elbiseyi görüyorum ilk olarak. Askıya asmak için elime alıyorum. Biraz ilerideki, fırlatılmış ayakkabıları düzeltiyorum. Görüş açıma giren yatakla duraksıyorum.

Değmeyecek şeyler için kırılmış bir kalp 1/1

Yüzündeki fazlalıklardan kurtulmuş, pijamalarını giymiş, kulaklıklarını takıp gözlerini kapatmış. Yatağı açmak yerine örtülerin üzerine uzandığı için uyuyup uyumadığını anlayamasam da verdiği mesaj çok net, bana dokunma yanarsın diyor Aymaz. İlk yanışım olmayacak, neyse ki.

Kuzeninizi Evlendirme Sanatı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now