-I-

174 7 6
                                    

Odamdaki büyük boy aynasına bakıyorum. Derin bir nefes alıyorum ve dar, bisiklet yaka siyah tişörtümün yukarı doğru kıvrılmış eteğini düzelttikten sonra üzerime siyah beyaz kareli gömleğimi geçirip kollarını dirseklerime kadar kıvırıyorum. Zaten oldum olası uzun yenlerden hoşlanmam.

Odama son bir defa daha göz gezdiriyorum. Bir duvar boydan boya ayna kaplı. Dürüst odalarının tipik bir özelliği. Avantajlı da. Hem kendimizi her an en doğal halimizle görmüş oluyoruz hem odalarımız olduğundan daha geniş görünüyor. İronik. Ama kullanışlı. Ayna ile kaplanmamış olan üç duvarın ikisi siyah, ortadaki ise beyaz boyanmış. Beyaz duvardaki çift kanatlı geniş pencereden sızan gün ışığının bir bölümünü ağır siyah kadife perde engelliyor. İç çekerek siyah ahşaptan yapılma çalışma masama doğru ilerliyorum. Masanın üzeri hiçbir zaman derli toplu olmazdı, ama bugün bir istisna. Bugün topluluk seçimlerimizi yapıyoruz.

Dürüstlük dışında dört topluluk daha var. Bilgelik, fedakârlık, dostluk ve tabi cesurluk. On altı yaşımıza geldiğimizde seçme töreni yapılıyor ve hayatımızın geri kalanında yaşayacağımız topluluğu seçiyoruz. Genelde insanlar doğdukları toplulukları seçerler, sonuçta başka bir topluluğu seçtiğimizde ailemizden ayrılmak zorunda kalırız. Kandan önce topluluk. Ama transfer olayları da olmuyor değil. Başka topluluklarda işler nasıl yürüyor bilmem ama burada hangi topluluğu seçeceğimizi ailemize dürüstçe anlatmak zorundayız. Bu yüzden ailem bu yıl -son anda bir mucize olmazsa- başka bir topluluğa transfer olacağımı biliyorlar. İşin güzel yanı, onların bu konu hakkında ne düşündüğünü de biliyor olmam. Onlar benim gibi değiller çünkü, tepeden tırnağa dürüstler.

Annem ve babam durumu kabullenmeye çalışıyor. Babam biraz daha hoşgörülü çünkü benim burada birkaç sene daha kalırsam ve gerçeklik serumu almak zorunda kalırsam bunalıma gireceğimi ve sinir krizi geçireceğimi biliyor. Yazık ki çabuk sinirlenme benim en büyük sorunum. Tıpkı annem gibi.

Ağabeyim Drew ise bu konuda çok daha tutucu. Yetenek sınavından sonra geçirdiğimiz şiddetli tartışma sonrası benimle konuşmayı reddetti. Gerçi tartışmayı neden düne saklamış olduğunu kafam almıyor. Dürüstlüğü terk edeceğimi yıllardır biliyor olmalıydı zaten değil mi?

Dürüstlük iyi hoş da ben pek uyum sağlayamıyorum. Şimdiye kadar gerçeklik serumu almayı şiddetle reddetmiş olsam da adaylık sürecimin sonunda buna mecbur kalacağım. Dürüst olmak iyi birşey olsa da ben kendime de bazı sırları saklamayı tercih ederim, her ne kadar o kadar önemli olmasalar da... Her şeyimi başkalarının da bilmesi kendimi çıplak hissettiriyor.

İyi huylu, ailesini özleyecek tipik bir kız gibi, çalışma masamın önündeki sandalyeye oturmak ya da ne bileyim onu kedi yavrusuymuşçasına okşamak yerine eğiliyorum ve masanın altına emekleyerek girip bağdaş kuruyorum. Kalçalarımın üstünde arkaya doğru sürünüyor ve masanın altına monte edilmiş bir kutunun ağzını açıyorum. Bu abanoz ağacından yapılma, siyaha boyanmış, üzerinde beyaz dürüstlük arması bulunan bir kutu. Bu kutuyu bana babam vermişti, ben dört yaşındayken. İçinde bir kolye vardı. Ama kutuya daha çok sevinmiştim. Kimse bulamasın diye çalışma masamın altına, arma görünmeyecek şekilde, harabeye dönmüş binalara süzülüp, oralardan topladığım vida ve çivilerle sabitlemiştim. İçine kimsenin bulmasını istemediğim şeyleri, minik tuhaf sırlarımı saklamıştım şimdiye kadar.

Kutunun içine elimi sokup önce el kadar, koyu mavi, sahte deri kaplama bir defter çıkartıyorum. Siyah olmasını tercih ederdim ama günlük tutmak hiç dürüstlere göre bir davranış değildi, bu yüzden okuldaki bir bilgelik kızından aşırmıştım. Neyse ki kız henüz fazla bir şey yazmamıştı da sayfaları okumak zorunda kalmadan yırtıp atmak kolay olmuştu. Diğer dürüstlerin aksine ben, bazı şeylere hiç merak duymadım. Her şeyi öğrenmek gibi bir kompleksim hiç olmadı. Hayat felsefem olsaydı belki de herkesi kendi haline bırakmak olabilirdi. İnsanları umursamamak en kolayı, hem onlar için hem de kendiniz için.

SIRМесто, где живут истории. Откройте их для себя