-XXX(2)-

19 2 3
                                    

"Ben sadece işe yarar bir şeyler yapmanın sana iyi geleceğini düşünüyorum" diyor Toby. "Eğer..."

"Hayır. Neydi o liderinizin adı, hah, Evelyn, ona gerçek kimliğimi açıklayıp sizin için bir asker gibi çalışacağıma gider Eric'e teslim olurum" diyorum. "O da farklı bir şey istemiyor sonuçta, düşünsene, ikisi de Nadia'ya ikinci kere dönüp bakmadı, Ava'yı ise sol kolu yapmaya hazır." Omuz silkiyorum "Eric için en azından sağ kol olma şansım vardı"

Kendi kendime gülüyorum. Evelyn'in zaten bir sağ kolu var, bilin bakalım kim: Edward! Evet, onunla karşılaşmıştım, Evelyn ile tanıştırılmaya gittiğimde. Toby ona yakın insanlardan biriydi ve dürüstlükten ayrılan kız kardeşi Nadia'yı onunla tanıştırmak istemişti ki sanırım topluluksuzları kayıt altına almadıkları konusunda yanılmışım, her yeni katılan topluluksuz üç gün içinde bir başka topluluksuz tarafından merkeze -ki bu merkez Evelyn neredeyse orası oluyor- götürülüp listeye ekleniyor. Evelyn bana bunun, fedakarlardan gelen yardımın eşit şekilde pay edilebilmesi için gerekli olduğunu söyledi ama henüz, dürüstlük eğitimimi tek nedenin bu olmayacağını anlayabilecek kadar hatırlıyorum. En azından mantıklı bir sebepleri var. Sonuç olarak topluluksuzlar sandığımızdan daha sıkı bir organizasyon ve pek çok yönden topluluklardan daha güçlüler, bunlardan biri de onları birbirine daha sıkı bağlanmış olması. Dışlanmışlık. Bütün topluluksuzların ortak noktası bu ve bu dışlanmışlar gerçek anlamda yepyeni bir topluluk oluşturmuşlar. Dışlanmışlığın cesurluk, bilgelik, dürüstlük, dostluk ve fedakarlık gibi "erdemler"den daha bağlayıcı olabileceği kimin aklına gelirdi?

Her neyse, sonuçta gelişimin ertesi günü, yani güneş doğduktan hemen sonra merkeze götürülmüştüm ve orada artık bir göz bandı takan Edward ile karşılaşmıştım. Farklı görünüyordu, onu neredeyse tanıyamayacaktım -bunun benden gelmesinin ne kadar ironik olduğunu es geçelim lütfen.- Eskisinden çok daha kabaydı mesela. Sadece tek gözünün olması içindeki deliliği saklamak için yeterli değildi. Yanında Myra yoktu. Aslında bakarsanız, Myra ortalıkta hiç görünmüyordu. Ona ne olduğunu merak etmiştim. Öyle ki temkinli olmayı bir kenara bırakıp Edward'a sormuştum.

"Seni daha önce bir yerlerde gördüm sanki?" demiştim Toby ve Evelyn başka bir konu hakkında konuşmak için yan odaya geçtiklerinde, sessiz oturmaktan sıkılmış da bir konuşma başlatmaya çalışıyormuş gibi davranarak "Hangi topluluktan ayrıldın?"

Bana bıkkınlıkla bakmıştı. Gülmemek, ne gülmesi, histerik bir kahkaha atmamak için kendimi zor tutmuştum. Bakışları, Ava'ya olan bakışlarından o kadar farklıydı ki...

"Cesurluk" diyor. "Adaylık sürecinde."

"Galiba seni şeyde görmüştüm..." demiştim zaten ağzımı hafif yamultarak konuşuyor olmama rağmen suratımı biraz daha buruşturarak "şeyde... bu senenin seçme gününde"

Kaşlarını kaldırıyor. "Orada ne yapıyordun?" dediğinde aklıma gelen ilk şeyi söyleyivermiştim.

"Torunumun seçim günüydü," demiştim gözlerim istemsizce buğulanırken. "Özür dilerim" diyerek gözlerimi daha fazla yaş gelmesi için bastıra bastıra silmiştim. 

"Nereyi seçti?"

"Cesurluk" demiştim rolümü devam ettirerek. "Belki tanırsın, adı Ava'ydı"

Biraz ileri gittiğimi kabul ediyorum.

Ama işe yaramıştı, ilgisini çekmiştim. "Evet" demişti biraz canlanarak "evet onu tanıyordum"

Beklentiyle yüzüne bakmıştım. "Ondan biraz bahsetsene" demiştim, "ziyaret gününde gidemedim, onu seçme gününden sonra hiç görmedim"

SIRWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu