-XVII-

23 2 3
                                    

Derin bir oh çekerek gözlerimi açtığımda bütün vücuduma kaskatı durmaktan ağrılar girmiş durumda. Gevşemeye çalışırken kafamı arkama bırakıp yutkunuyorum. Birkaç saniye boyunca derin derin nefes aldıktan sonra oturduğum yerde doğruluyorum.

"Sekiz dakika" diyor Dört. "Fena değil."

"Dalga geçiyorsun değil mi?" diyorum kulağa fazlasıyla yorgun gelen pürüzlü bir sesle. "Bu neydi şimdi ha?"

"Ne neydi?" diyor ters ters.

"Boş ver" diyerek elimi havada sallıyorum. "Çıkmadan önce bir dakika izin verir misin? Biraz... dağılmış hissediyorum"

Dört bir an duraksasa da başını sallayıp onayladıktan sonra bilgisayara dönüp bir şeyler yapmaya başlıyor. Büyük ihtimalle sonuçları liderliğe yolluyordur. Sonra, Eric'in de bunları izleyeceği gerçeği aklıma geliyor. İyi. Belki hakkımdaki düşünceleri biraz değişir ve benden biraz soğumaya başlar. Açıkçası simülasyondaki paniğe kapılmış öz denetimsiz bu beni ben görsem kendimden soğurdum.

"Neden sık sık şakağını tutuyordun?" diye soruyor Dört.

"Hı... Ha, şeyden... Hiçbir şey hatırlayamıyordum ve her hatırlamaya çalıştığımda bir ağrı saplanıyordu" diyorum. "Hep böyle mi olur?"

Dört bana bakmadan omuz silkiyor.

Gözlerimi devirip ayağa kalkmayı deniyorum. Tipik Dört işte. Her neyse, dizlerimin hala beni taşıyabildiğini fark etmek şaşırtıcı. Çıkmadan önce bütün dikkatini bilgisayarına vermiş Dört'e bakıyorum. Sormak istediğim çok fazla şey var. Ama cesaret edemiyorum. Dört o kadar soğuk biri ve şu an kendimi o kadar hassas hissediyorum ki onun beni terslemesini kaldırabileceğimi hiç sanmıyorum.

Odadan çıkarken yarın tekrar buraya geri dönmek zorunda kalacağım gerçeği altında neredeyse eziliyorum.

***

Akşam yemeğinden önce tek başıma pek kimsenin uğramadığı karanlık bir koridorda dizlerimi kollarımın arasına almış oturup dalgın dalgın bugün olanları hazmetmeye çalışıyorum. Orada ne kadar oturduğumu bilmiyorum ama Eric'in sesini duyduğumda irkilmekten kendimi alamıyorum.

"Her yerde seni arıyordum"

Kafamı kaldırma zahmetine bile girmiyorum "Bulmuşsun işte."

Yanıma oturuyor. "Yemekhanede seni göremedim"

"İştahım yok"

"Haklısın" diyor "Yerinde kim olsa böyle olurdu"

Evet, yemeğin düşüncesi bile aklıma pıhtılaşmış kan kokusunu getiriyor. Ceset hadi neyse de kan kokusu iğrençti. Öğğk.

"İzledin değil mi?"

"Hı hı"

"Daha iyisini yapmamı beklediğini söyleyeceksen hiç zahmet etme" diyorum "Bununla baş etmenin mantıklı bir yolu yoktu, dahası, her şey baştan ayağı saçmaydı"

"Ben olsam saçma demezdim" diyor "bence gayet ilginçti"

"Kapana kısılmış fareler gibi oradan oraya koşmam ilginç mi geldi?"

Gülüyor "Bu sadece bir kısmı" diyor "Ama söylesene sence bugün yüzleştiğin korkun neydi?"

Omuz silkiyorum. Karanlıkta göremese de omuzlarımız birbirine değecek kadar yakın olduğundan hissedebiliyor. "Emin değilim" diyorum. "Açıkçası biraz... kafam karışık." söylemek istediklerimi toparlamaya çalışırken duraksıyorum "Simülasyonun bizi korkularımızla yüzleştireceğini sanıyordum."

SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin