-XX-

24 1 1
                                    

Levi'yi başımdan savdıktan sonra (fazla zor olmadı, sanırım Laila'yı yanımda getirmemin ve bunun bir tartışma başlatmasına izin vermemin ve gereksiz alınganlık göstermeye başlamamın etkisi büyüktü diyebilirim) karanlık bir köşeye gidip belime bağladığım siyah polarımı giyip cebinden bir bere çıkarıyorum. Bereyi kafama geçirip saçlarımı da içeri soktuktan sonra içini konserve ve bisküvilerle doldurduğum çapraz çantamı omzumdan geçirip sırtıma doğru itekleyerek derin bir nefes alıyor ve bacaklarımı esnetip topluluksuzların mahallesine koşmaya başlıyorum. Tamı tamına üç saatim var. Gidiş gelişim için kendime maksimum bir buçuk saatlik bir süre tanıyorum.

Arada sırada kol saatimi kontrol ederek koşarken bir yandan da Toby ile karşılaştığımızda neler söyleyeceğimi kafamda kestirmeye çalışıyorum. Onunla bir zamanlar gerçekten yakındık ama bu, benim cesurluktan arkadaşlar edinmemden, kendimi bir yere ait hissetmeye başlamamdan önceydi. Bu onun hoşuna gitmemişti. Nedenini hala anlayabilmiş değilim. Aslında Toby bunu kıskanacak tipten biri değildir. Hayatta benim iyiliğimi istediğine bütün kalbimle inandığım nadir insanlardandır o. Yine de onu ziyarete gitmeyeli nereden baksan iki yıl kadar olmuştu. Bana kızgın olabilirdi.

Dudağımı sıkarak koşmaya devam ediyorum. Olmamalıydı. Buna hakkı yoktu. Yoktu işte.

Nihayet harabeye dönmüş binalarla kaplı topluluksuz bölgesine geldiğimde soluklanmak için bir an duruyor ve saatimi kontrol ediyorum. Bir saat on iki dakika. İyi, beklediğimden hızlı yol almışım. Sokaklar zifiri karanlık. Ama beni fazla etkilemiyor, karanlığa alışkınım. Sadece, o tanıdık, yer yer dökülen yeşil sıvanın altından beyaz badananın seçilebildiği kapıyı bulmak için hafızamı biraz zorlamam gerekiyor.

Hızlı hızlı yürürken bir yandan çevreme göz atıyorum. Sokaklar ıssız olmasına rağmen burayı en son gördüğüm zamankine göre daha çok hayat emaresi görüyorum. Bunda şaşacak bir şey de yok. Nüfus büyümesi orantısız. Sistemden ayıklanan nüfus her zaman olması gerekenden çok fazla. Bu Gerçek bir sorun. Ama kimse farkında görünmüyor. Her zaman yaptığım gibi buna takılabilirdim, şayet buna ayıracak zamanım olsaydı. Benimse bugünlerde daha büyük sorunlarım vardı.

Nihayet kapının önüne geldiğimde orada burada karanlıkta siyahmış hissi veren yeşil lekeler seçilebilmesine rağmen geriye neredeyse sadece beyaz badananın kaldığını görüyorum. İçim eski bir dostumu yeniden görecek olmanın heyecanı, cesurluk kurallarına karşı bir iş yapıyor olmanın tedirginliği ve Toby'nin beni hoş karşılamaması ihtimalinin yarattığı gerginlikle doluyken kapıyı çalıyorum.

Bir tık, iki tık-tık, üç tak.

Bekliyorum. Gelen giden yok. Yeniden elimi uzatıyorum. Bu sefer biraz daha kuvvetli vuruyorum.

Bir tık, iki tık-tık, üç tak.

Sessizlik uzuyor. Bir an dönüp gitsem mi acaba diyorum ama düşününce bile fena oluyorum. Kapıya üçüncü defa uzanıyorum. Toby uyuyor olmalı değil mi? Sırf ben olduğum için kapıyı açmamazlık yapıyor olamaz değil mi?

TIK, TIK-TIK, TAK!

Derin bir nefes alıyorum. Tam artık tekme tokat, tanrı ne verdiyse kapıya geçirmeyi düşünürken içeriden birinin kapıya yaklaştığını duyuyor ve duruyorum. Birinin ayağını ağır ağır sürüme sesine eşlik eden bir tıkırtı sesi -sanırım koltuk değneği ya da baston gibi bir şey olacak- duyuyorum.

"Kim o?"

Titreyerek tuttuğum soluğumu koyuveriyorum. Konuşmak yerine yine kapıyı tıklatıyorum: tık, tık-tık, tak.

Toby kapıyı açıyor.

Soluk ay ışığında bir süre tek kelime etmeden birbirimizi süzüyoruz. Çocukluk arkadaşımın zaten gri olan saçları onu son gördüğümden bu yana daha da açılmış, hele ki karanlıkta, esmer teniyle tam bir zıtlık oluşturuyor. Dimdik duruyor ama sağ koluyla bir bastondan destek alıyor. Sargılı sağ ayağını biraz kalkık tutuyor. Sonra gözlerimi gözlerine dikiyorum. Ne diyeceğimi bilemiyorum, boğazımda gereksiz bir ağırlık var. Toby bir süre bana dik dik baktıktan sonra gülümsüyor. Daha doğrusu kendini gülümsemeye zorluyor. Kendimi tutamayıp ben de gülümsediğimde ağlamak üzere olduğumdan korkuyorum. Karanlığın bunu biraz olsun sakladığını umuyorum. Yaşlı Toby işte, bazı durumlarda asla dürüst olmaktan yana olmazdı. O, ne olursa olsun dostça davranmayı seçerdi. Sanırım her ne kadar dostluk topluluğuna uyum sağlayamayıp ayrılmış da olsa evini geride bırakan diğer herkes gibi huylarını tamamen geride bırakamamıştı.

SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin