-VIII-

32 3 0
                                    


"Ama bu çok saçma bir oyun" diye sızlanıyorum.

Adaylığa adımımızı atarken atladığımız çatıda serin esinti yüzümü ferahlatırken ve ben oturduğum yerde geriye doğru kaykılıp, dirseklerime dayanarak yarı yarıya yatarmış gibi rahat bir pozisyonda uzanırken kendimi çok daha iyi hissediyorum.

"Deminden beri tek kelime etmeden boş boş gökyüzüne bakıyorsun. Biraz daha böyle kalırsak son dördün dolunaya dönecek." diye sızlanıyor benim gibi çakıllı zeminde uzanmakta olan Peter.

"Öyleyse ne olmuş?"

"Uzatıyorsun"

"Peter iki kişiyiz ve matarayı Zeke'den ödünç aldım. Her yerini çizik içinde bıraksak bile iki kişiyle nasıl doğruluk mu cesaret mi oynamayı düşünüyorsun ki?"

"İlla şişe çevirmek zorunda mıyız?"

"Değil miyiz?"

"Taş kâğıt makas iş görür"

Kendimi tutamayıp kahkaha atıyorum. "İçkiyi fazla mı kaçırdın sen?"

Sırıtıyor. "Öyleyse ne olmuş?"

"Peki" diyorum. "Öyle olsun."

"Kazanan kaybedene sorar"

"Anlaştık"

Peter ve ben ellerimizi yumruk yapıyoruz.

Makasa karşı taş. Bana kalırsa en hantal kazanma şekli. Peter kibirle sırıtıyor.

"Burnun büyümesin"

"Doğruluk mu cesaret mi?"

Cevap vermeden önce gülerek başımı iki yana sallıyorum. Oldum olası bu oyunun çok saçma olduğunu düşünmüşümdür. Hele okulda bütün arkadaşlarım ilginç bir numune olduğumu düşünüp beni bu oyuna zorla çekiştirmeye çalıştığından ve ben onların çoğuyla güreş tutup işi vurdumduymazlığa vurduğumdan bu oyunun bende yeri bambaşkadır desem yalan olmaz. Hele burada, bu oyunu oynamak isteyince ister istemez kıllanıyorum. Ne yapmaya çalışıyor ki?

"Doğruluk"

"Hadi canım!"

"Peter kolumu kaldırmaya üşeniyorum, lütfen cesaret dedirttirmeye çalışma"

"Öyle olsun" diyor. "Daha önce kaç kişiyle çıktın?"

Tam o anda mataradan bir yudum almam büyük hataymış çünkü hepsini püskürtüyorum. "Bu oyunun mahremiyeti nasıl taciz ettiğini unutmuşum" diyorum kolumla ağzımı silerken.

"Geçiştirmeye çalışma, cevap vermek zorundasın"

"Neden merak ediyorsun?"

"Çünkü ediyorum" diyor Peter "Bu kadar kasma da söyle işte"

İç geçiriyorum "Seni de sayacak mıyım"

"Sence?"

"Sen hariç İki kişi" diyorum. "İkisi de dürüstlükten değildi, tanımıyorsun"

"Neden her zaman dürüstlerden kendini soyutlamaya çalışıyorsun?"

"Ben sana neden hep fedakarları haşlamaya çalıştığını soruyor muyum?"

"Pekâlâ sorabilirsin, itirazım olmazdı"

"Ama doğru cevap vermeye itirazın olurdu"

"Konuyu saptırıyor musun bana mı öyle geliyor?"

"Zeki çocuk"

Buraya kadar yeterli. Masum bir soru gibi görünse de aslında öyle değil. Hele ki kafam dumanlıyken cevap vermeyi isteyebileceğim bir şey hiç değil. Peter da bu soruyu öylesine sormadı zaten. En azından bana öyle geliyor.

SIRWhere stories live. Discover now