-XXX(1)-

14 2 0
                                    

Yoruldum.

Her seferinde silahı kendi kafama çevirmekten, bunu her gece, ama her gece, tekrar tekrar yaşamaktan yoruldum.

Bazen, aynı rüyayı beşinci veya altıncı görüşümde, her şey öyle absürt gelmeye başlıyor ki, öyle bir bezginliğe kapılıyorum ki saçma sapan davranmaya başlıyorum. Mesela bir seferinde küfredip olduğum yere bağdaş kurup oturmuştum ve yeni aldığım kırmızı elbisemi bana silah doğrultmakta olan Peter'a ayrıntılarıyla anlatmaya başlamıştım. "Tek omuzdan askılı, yırtmacı da var ama sol tarafında mıydı sağ mı? Ahh... Hatırlayamıyorum ki... Ama sen de şu namluyu burnumun dibinden çek de düşünebileyim!" parmaklarımla namlunun ucunu tıkayarak yavaşça bir tarafa ittirip devam ediyordum "Yani şöyle bir düşününce askı sol tarafta olduğuna göre yırtmacın da aynı tarafta olması tuhaf kaçar değil mi? Ayrıca öyle aman aman bir yırtmaç sayılmaz..." Bir başka seferinde silahı Drew'un eline tutuşturup "Çok biliyorsan sen bulsana bir çaresini" diye kollarımı kavuşturup diklenmiştim. Bir başka seferinde de geniş adımlarla Eric'in yanına gidip ona tokat atmış ve beni nasıl hayal kırıklığına uğrattığına, oysa ona son zamanlarda nasıl da güvenmeye başlamış olduğuma dair şeyler zırvalayarak bağırmaya başlamıştım. Başka bir seferinde içimden çok fena varoluşu sorgulamak gelmişti. Bana saldıranlarla dövüşürken -ki normal hayatta asla yapamayacağım kadar yükseğe sıçrayabiliyordum, bu kısım müthişti- Önüme gelen ve bana saldırmayan, beni dinleme ihtimali olduğuna inandığım insanların yakasına yapışıp onları bunun gerçek olmadığına, bunun bir rüya olduğuna ikna etmeye çalışmıştım, ne de olsa artık korkmuyordum ve kaybedeceğim bir şey kalmamıştı vesaire vesaire vesaire...

Ama bakmayın, her zaman böyle saçmalamıyorum. Bazen birileri beni vurana kadar insanlarla dövüşüyorum. Eğlenceli oluyor. Çoğunlukla da, yani eğlenmek veya saçmalamak için fazla bıkkın hissettiğim zamanlarda silahı kendi kafama doğrultup tetiği çekiyorum. Her gece -uyuduğum her an benim için gecedir- en az iki kere intihar ettiğimi söylemek topluluksuz hayatın bana nasıl hissettirdiği hakkında bir şeyler anlatıyor sanırım.

Topluluksuz olmak hiç bana göre değil. Ya da, şöyle bir düzenleme getirelim, adı topluluksuz olan bir toplulukta, adı Nadia olan bir Ava, yaşlı bir kadın olan bir genç kadın olarak saklanarak yaşamak, sürekli lahana gibi giyinip kambur kumbur dolaşmak hiç bana göre değil. Aklıma benim bir kadın olduğumu söyleyen Eric gelince gülmeme engel olamıyorum. Ne yalan söyleyeyim, gururum okşandı. Çok saçma ama öyle. Ben henüz boy atması bile durmamış bir çocuğum aslında ama bizimki gibi bir toplulukta bunu gözardı etmek bu kadar kolay ki...

Bizimki gibi bir topluluk derken artık neyi kastettiğimi inanın ben de tam bilmiyorum. Cesurluk mu? Dürüstlük mü? Topluluklar mı? Yoksa toplulukksuzlar mı? Yoksa bunun tümü mü? Şakaklarıma bir ağrı saplanıyor. Avuç içlerimle gözlerimi ovuşturuyorum. Bana yeni bir tanım lazım. Diğerlerini çok çabuk eskittim. Belki de biraz tutumlu davranmalıydım.

Çocukluğumdan beri aşina olduğum gerçeklerden biri topluluksuz hayatın sizi insanlardan izole ettiği gerçeğiydi. Yalnız olurdunuz. Şişip patlayacak kadar yalnız. Böyle herkesten ayrı yaşayabilir miydiniz? İşin aslı, benim topluluksuzlara katılmamın nedeni de buydu, izole olmayı istemiştim. Diğerlerinden uzaklaşmanın kafamı toparlamasına yardımcı olacağını sanmıştım. Bir seçim yapmak zorunda kalmıştım, ya kendim olmayı seçip yalnız kalacaktım ya da sürünün bir parçası olup onların başına gelecek her şeye ben de katlanacaktım. Bana üçüncü bir seçeneğim olduğunu söyleyecek insanın yaratacağı çözüm önerilerine açığım, tabii o kişi burnu kırıkken de kelimeleri anlaşılır biçimde telaffuz edebiliyorsa.

Bir sürünün parçası olmayı seçememiştim. Her ne kadar aksini iddia edip dursam da becerememiştim.

İşin kötü yanı şimdiki seçimimin de gerçekten istediğim şey olup olmadığından emin değilim. İstemediğim şey olduğundan bile emin değilim. Bu konuda düşündüğüm zaman adeta midem bulanıyor. Düşünmek istemiyorum ama şimdilik yapacak başka neyim var ki? Upuzun günlerim ve zamanımın çoğunu uyuyarak geçirdiğim loş ve eski bir dairem. Daha doğrusu Toby'nin dairesi.

SIRWhere stories live. Discover now