-III-

80 3 5
                                    

Herkes aşağı indiğinde Lauren ve diğer adam bizi dar bir tünele yönlendiriyorlar. Tünelin eğimi sanki yer altına iniyormuşuz gibi hissettiriyor. Gerçi, gerçekten de yer altına iniyoruz. Marlene yerleşkenin yer altında olduğundan bahsetmişti. Ama tünel o kadar karanlık ki sürekli birileri bana çarpıyor, ben de başka birine. Nihayet aydınlık bir yere ulaşıyoruz. Arkamdan gelen çocuk bana sertçe çarpınca tökezliyorum fakat düşmemeyi başarıyorum. Neyse ki ufak tefek sayılmam.

"Burada ayrılıyoruz" diyor Lauren. "Cesurluk'ta doğan adaylar benimle geliyor. Bir tanıtım turuna ihtiyacınız olduğunu sanmıyorum"

Gülümseyerek bütün arkadaşlarımı çağırıyor. Uri ve Mar giderken başlarını çevirip bana hafifçe, cesaret vermek istercesine gülümsüyorlar. Ben de tedirgince gülümsüyorum. Bir an üzerimdeki ekose gömleği çıkarıp onların arasına katılmayı düşünsem de vazgeçiyorum. Topluluksuz kalmaya değmez.

Cesurlukta doğanlar gidince on kişi kalıyoruz.

Diğer genç adam bize dönüyor ve konuşmaya başlıyor. "Genellikle kontrol odasında çalışırım ama önümüzdeki birkaç hafta boyunca eğitmeniniz olacağım. Benim adım Dört."

Dört mü? Yanlış mı duydum acaba.

"Dört mü? Bildiğimiz sayı gibi mi?"

Christina hiç durur mu?

"Evet, bir sorunun mu var?"

Var, bu kadar korkutucu görünmek zorunda mısın?

"Hayır"

İyi seçim.

"İyi. Şimdi Çukur'a doğru yola çıkıyoruz, bir gün orayı sevmeyi öğreneceksiniz. Çukur..."

"Çukur mu? Zekice bir isim."

Ama yüce İsa, bir sus be Christy!

Sanırım Dört de benimle aynı şeyi düşünmüş olmalıydı. Christina'ya doğru yürüdü ve yüzünü onun yüzüne yaklaştırdı. Bir saniye boyunca ona dik dik baktı.

"Senin adın ne?"

"Christina"

"Pekala Christina, dürüstlük insanlarının hazırcevap gevezeliklerine katlanmak isteseydim, doğrudan onların topluluğuna katılırdım. Benden öğreneceğin ilk ders çeneni kapalı tutman olacak. Anlaşıldı mı?"

Christina başını sallıyordu. Ona acımaktan kendimi alamasam da yüzündeki ifadeyi görünce gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Birilerinin bunu ona söylemesi gerekirdi.

Ama nihayet, yolumuza devam edebildik. Dört bizi tünelin sonuna götürüyor ve önümüzdeki ikili kapıyı açıyor. Ve Çukur'a adım atıyoruz.

Çukur devasa bir yer altı mağarası. Taş duvarlara oyulmuş odalardan bazıları kıyafet, yiyecek gibi depolama işlevi için kullanılıyor. Bazıları boş zaman geçirmek için. Odaları birbirine bağlayan korkuluksuz köprü ve basamaklar da taştan oyulmuş. Çatısı cam plakalardan oluşmuş ve buradan içeri gün ışığı sızıyor. Ama tabi ışık yeterli olmadığı zamanlar için de taş yolların üstünde aralıklarla mavi fenerler asılmış. Her yer koşuşan, bağrışan genç ve siyah giyinmiş insanlarla dolu.

Cesurluk insanlarının yüz ifadelerini seviyorum. Hayat dolu, neşeli, umursamaz, alaycı...

Dört daha sonra bizi kanyona götürüyor. Çukurun sağ tarafında ve zifiri karanlık. Korkuluğa yaklaştığımızda kayalara çarpan suyun kulakları sağır eden gürültüsünü duyabiliyorum. Ama aşağı bakmak istemiyorum. Bakarsam her an dengemi kaybedebilirim.

SIRWhere stories live. Discover now