-XXVIII-

17 2 2
                                    

İnsanlar neden zahmet edip de bataklığın bu bölümünü de kurutmamış emin değilim.

Belimi biraz doğrultup boynuma gevşekçe doladığım, çevresi oyalı eski püskü kırmızı dostluk eşarbının ucuyla yüzümdeki teri silerken birkaç kere boğuluyormuş gibi kuru kuru öksürmeyi de ihmal etmiyorum. Boğazım acıyınca yüzümü buruşturuyorum.

"Biraz dinlen istersen Nadia" diyor arkamda çalışan topluluksuzlardan biri "Su zatürren için ilaç sayılmaz"

"Sen buna su mu diyorsun Joyce" diyor başka bir adam boğuk sesiyle bağırarak "Şehre hastalık yaymamızdan korkmasalar bize temiz su bile vermeyip bunu içirecek olanlar bir yana kimse bu şeye su diyemez." Öfkeyle tükürüyor.

Öfkesi ancak bu kadarına yetiyor. Şimdilik.

Herkesin dilinde bu var, söyleyenlerin ve söylemeyenlerin: Şimdilik. Peki bu "şimdilik" bittikten sonra ne olacak? Bunu gerçekten bilen var mı emin değilim.

Öksürmeye devam ederken bir elimle iki büklüm belimi destekleyerek suları şapırdata şapırdata dışarı çıkıyorum. Sabahtan beri bataklıktan kurbağa ve ölü fare ayıklamaktan artık midemi hissetmiyorum. Elimdeki plastik çöp torbasını Toby'e uzatırken diğer yandan eşarbın içine öksürmeye devam ediyorum. Beni öksürten şey sadece zatürre değil, aynı zamanda buranın pis kokusu.

"Sanırım eve gitsen iyi olacak Nadia" diyor Toby. "Kalanını biz hallederiz"

Halsizce başımı sallarken bir kenara oturuyor ve dizlerime kadar sıvazladığım bir zamanlar beyaz olduğuna yemin etseniz bile kimsenin inanmayacağı pantolonumun paçalarını düzeltmeden önce balçık içinde kalmış bacaklarımı doğru dürüst temizlemeye bile zahmet etmiyorum. Buz kesmiş ayaklarıma sıcak tutan, kalın, büyük, yıpranmış erkek çoraplarını geçirirken kafamı kaldırıp gözlerimi kısarak tepemizdeki yakıcı güneşe bakıyorum. Eskiden bataklığı temizlediklerini bile bilmezdim. Meğer temizliyorlarmış. Güneşin altında, saatlerce çamurun içinde debelene debelene temizliyorlarmış. Balçığı temizleme işini araçlar yapıyor ama larva ve ölü hayvanları temizleme işini biz yapıyoruz. Kurbağaları ve larvaları canlı toplamamız gerekiyor, bilgelik laboratuvarları için lazım mıymış neymiş? Bizim gibi her işi yaptırabilecekleri topluluksuzlara sahipken Bilgelik topluluğundakiler neden bakımlı beyaz ellerini kirletsinler ki? Her neyse. Kötü koku bir yana, temizliği yapmazsak burada üremesi ihtimali olan parazitler de bir sorun oluşturuyormuş sanırım. Aslına bakarsanız nedenini ben de tam anlayabilmiş değilim. Bu işi yapıyorum çünkü biz topluluksuzlar toplulukların tenezzül etmediği işleri yapmak için varız değil mi?

Bir de, şey, günlerdir evde oturmaktan içim karardı.

Sanırım en başından beri kaşınan bendim.

Tam ayağa kalkıp yamru yumru bastonumu elime alırken bir hareketlilik oluyor ve uzaktan tepeden tırnağa siyah giyinmiş bir grup koşarak yaklaşıyor. Herkes elindeki işi bırakıp bakışlarını gelenlere çeviriyor. Ben de bir yandan titreyen parmaklarıma eldivenlerimi geçirmeye çalışırken diğer yandan iyice kıstığım gözlerimi gelenlere dikiyorum.

Grup önümüzde durduğunda pek de kalabalık olmadıklarını görüyorum. Hepsi silahlı olduğu için kalabalık olmaları da gerekmiyor zaten.

"Birini arıyoruz" diyor en dikkat çekici yanı yüzündeki metaller olan, tavırlarından liderleri olduğu anlaşılan bir adam "Yakın zamanda aranıza katılmış olan biri"

"Nasıl biri bu?" diye soruyor hala beline kadar bataklığın içinde çamura bulanmış halde duran, kirli sakallı adam.

Kimse neden arıyorsunuz diye sormuyor. Çenemi kasıyorum. Burada bile, kendilerinin özgür olduklarını iddia etmelerine rağmen burada bile, bazı soruları sormak insanların akıllarının ucundan geçmiyor. Belki de korkuyorlardır. Korkuyorlarsa yüzleri kızarmadan nasıl özgürüz diyebiliyorlar.

SIRWhere stories live. Discover now