-IX-

34 2 1
                                    

"Sadece konuştunuz öyle mi?"

"Hmmhmm"

"Yani sadece konuştunuz"

"Lynn" diyorum. "Kapa çeneni"

Gecenin bir yarısı, limanın sonundaki parkta, elimde boya topları fırlatan bir silahla bir ağaca yaslanıp uykusunu alamamış zavallı gözlerimi dinlendirmeye çalışarak otururken diğer yandan Lynn'in iki gündür belki beş bininci defa aynı soruyu sormasına katlanıyorum.

Tamam. Buradaki cesurların aksine ilk buluşmada yiyişmemiş olmamız onlara tuhaf geliyor. Ama bana tuhaf gelense üçünün de tıpatıp aynı tepkiyi vermiş olması. "Nasıl ya, sadece konuştunuz mu?"

Yani... Onlara bütün ayrıntıları anlatamazdım değil mi? Herhalde bir ara ağın üstüne sarmaş dolaş çakılmış olmamız biraz ilgilerini çekebilirdi. Mankafalar. Ama tabii, durumun -benim açımdan- kasti olmaması gibi önemli bir hususu atlarlardı. Ayrıca buna sebebiyet veren olay örgüsü nasıl açıklanırdı ki? Evet, başka birinin gözünden bakınca sadece konuştuk demek yetersiz bir açıklama gibi gelebiliyor kabul. Ama ne konuştuğumuzu ayrıntılarıyla anlatmamı kimse beklemesin. Hem hayatta özel kalması gereken şeyler vardır.

"Dövme yaptırmaya da gittik" cevabımı da on iki yaş seviyesinde görüp kabul görmediklerinden Uri, Marlene ve Lynn üçlüsünün ısrarla sorup sorup durduğu bu sorulara cevap vermeyip geçiştirme kararı almıştım.

Aslında başlangıçta böyle bir şeyi aklımızdan bile geçirmemiş olmamıza rağmen oyunumuzun sonunda, kâğıda kâğıt, -söylemeden geçemeyeceğim- bana göre en karlı berabere olan sonuca ulaşınca ortaklaşa dövme yaptırma kararı almıştık. Beraber almıştık çünkü ikimiz de her nasılsa aynı anda aynı şeyi düşünmüştük. Ne garip. Peter'ı aslında iyi tanımıyordum, ama nedense bu çocuğu uzun zamandır tanıyormuşum gibi bir his, bir rahatlık hissediyordum. Bana başka insanlara davrandığından farklı davranıyordu fakat işin ilginç yanı, davranışları sahte değildi. Çoğu konuda hiç konuşmadan anlaşabiliyor olmamızsa tuhaf ama aynı zamanda da rahatlatıcıydı. Ama Peter'ın beni hiç konuşmasam da anlamasının zaman zaman ürkütücü gelmediğini de söyleyemem.

Dövmecideki çeşit çeşit desenlerin arasından aynı satıra çizilmiş dört farklı desen dikkatimi çekmişti. Desenlerden ikisi basit birer spiraldi. Spirallerden biri köşeli, diğeri yuvarlaktı. Diğer ikisiyse birbirine paralel çizilmiş üç tane dalgalı çizgiydi. Bunların da biri yatay diğeri dikey duruyordu.

"Bunlar nedir?" diye sormuşum Tori'ye.

Tori gösterdiğim şeye bakmak için yanıma gelmişti. "Dört unsurun sembolleri."

"Dört unsur?" Peter omzumun üstünden desenlere bakmaya koyulmuştu.

"Dört element de deniyor. Bazı kadim bilgeler dünyanın bu dört unsurdan oluştuğuna inanırlarmış. Su, hava, ateş ve topraktan" diye açıklamıştı Tori "Hatta aralarında sevginin bu öğeler için çekici, nefretin itici güç olduğuna inanalar da varmış. Onlara göre var olan her şey bu dört elementin belirli miktarlarda karışması ile oluşmuş"

"Bütün bunları nereden biliyorsun?" diye sormuştum hayretle.

"Arada eski hikayeleri araştırdığım olur" demişti Tori. "Dövmeler için yeni fikirler bulmama yardımcı oluyorlar."

"Hangisi hangisi?" demişti Peter.

"Yaptırmak istiyor musunuz?"

Peter'la bir an bakışmıştık. Sonra "Evet" demiştim.

"Seçsenize" demişti Tori "Ama sembollere bakmadan" diye eklemişti. "Siz olsanız hangi elementleri seçerdiniz?"

"Hava ve toprak" "Ateş ve su"

SIRKde žijí příběhy. Začni objevovat